O, kahvaltısını sık sık orada yer.
- He often eats breakfast there.
O, kahvaltısını sık sık orada yer.
- She often eats breakfast there.
Mutlu çocukluğumu sıkça hatırlıyorum.
- I often remember my happy childhood.
Bugünlerde sıkça bir enerji krizinden bahsediliyor.
- We often hear about an energy crisis these days.
Pazartesi günleri çoğunlukla okula geç kalır.
- She is often late for school on Mondays.
Bütünüyle sipariş edilmiş bir takıma çoğunlukla bir zincir denilir.
- A totally ordered set is often called a chain.
Zenginler çoğu kez pintidirler.
- The rich are often misers.
Çiftlik hayatından şehir hayatına geçiş çoğunlukla zordur.
- The transition from farm life to city life is often difficult.
Suç çoğu kez yoksullukla ilgilidir.
- Crime has often been related to poverty.
Zenginler çoğu kez pintidirler.
- The rich are often misers.
O, kahvaltısını sık sık orada yer.
- She often eats breakfast there.
Okuldan sonra sıklıkla tenis oynarım.
- I often play tennis after school.
Çoğunlukla, insanlar kendilerine söylediğine inanırlar.
- More often than not, people believe what you tell them.