O bebek öğleye kadar beş saat uyumuş olacak.
- That baby will have slept five hours by noon.
Bu tren Aomori'den yarım saat geç ayrıldı, bu yüzden maalesef Tokyo'ya öğleden önce varamayacağız.
- This train left Aomori thirty minutes late, so we won't arrive at Tokyo before noon, I'm afraid.
Öğlen yemeğimizi genellikle öğlen yeriz.
- We usually have lunch at noon.
Öğlene kadar burada olması gerekirdi.
- She was supposed to be here by noon.
Tom, Mary'nin öğle yemeğini her zaman öğle vakti yediğini söylüyor.
- Tom says Mary always eats lunch at noon.