She offered to help with her homework.
He offered his good will for the Councilman's vote.
The opportunity, however, did not offer till next morning, for Phoebe did not come to bed till long after I was gone to sleep.
What's in his offer?.
The next stage is to remove and replace the top part of the right side lip, and offer the lid to the car to ensure all the shapes and gaps are okay.
His first letter was not a real offer, but an attempt to determine interest.
Life is rich in sacrifices and poor in retributions.
- Het leven is rijk aan offers en arm aan vergeldingen.
The most significant characteristic of modern civilization is the sacrifice of the future for the present, and all the power of science has been prostituted to this purpose.
- Het belangrijkste kenmerk van de moderne beschaving is het offeren van de toekomst voor het heden, en de volle kracht van de wetenschap wordt daarvoor geprostitueerd.
Size özel bir teklif vermek için buradayım.
- I'm here to give you a special offer.
Uzun lafın kısası, önerini kabul edemeyiz.
- To make a long story short, we cannot accept your offer.
Öneriyi geri çevirmek zorunda olmam makul görünüyor.
- It stands to reason that I should decline the offer.
Size iş teklif etmek istiyoruz.
- We want to offer you the job.
Senin onayınla, işi ona teklif etmek istiyorum.
- With your approval, I would like to offer him the job.
Bu teklif gerçek olamayacak kadar çok iyi görünüyor. Bit yeniği nedir.
- That offer sounds too good to be true. What's the catch?
Onun teklifini reddetti.
- She refused his offer.
Sana biraz yardım önermek istiyorum.
- I'd like to offer you some help.
Bazen yardımı kabul etmek onu önermekten daha zordur.
- Sometimes, accepting help is harder than offering it.
Bir öneri sunmak istiyorum.
- I'd like to offer a proposal.
Sami, Leyla'ya kalacak bir yer sunmak istedi.
- Sami wanted to offer Layla a place to stay.
Onun şirketi halka arz hisse sattığında Tom milyarder oldu.
- Tom became a billionaire when his company sold shares in an initial public offering.
Size özel bir teklif vermek için buradayım.
- I'm here to give you a special offer.
Onların teklifini kabul edip etmeyeceğimize karar vermek için üç saatimiz var.
- We have three hours to decide whether we're going to accept their offer.
Birçok yazılım şirketi, işlevselliği sınırlı olsa da, ürünlerinin ücretsiz versiyonlarını sunuyorlar.
- Many software companies offer free versions of their products, albeit with limited functionality.
Siz hiç günlük turlar sunuyor musunuz?
- Do you offer any day tours?
Tom şirketin sunduğu erken emeklilik paketini aldı.
- Tom took the early retirement package the company offered.
Siz hiç günlük turlar sunuyor musunuz?
- Do you offer any day tours?
O kadar mutluydum ki teşekkürlerimi sunmayı unuttum.
- I was so happy that I forgot to offer my thanks.
Bir öneri sunmak istiyorum.
- I'd like to offer a proposal.
İstenen fiyattan% 30 daha düşük teklif ettim.
- I offered 30% less than the asking price.
Biz, mevcut koşullar altında daha fazla fiyat indirimi teklif edemeyiz.
- We cannot offer a further price reduction under the current circumstances.
Tom ona teklif ettiğimiz rüşveti kabul etmek için isteksiz görünüyor.
- Tom seems to be unwilling to accept the bribe we're offering him.
Jane biz dışarıda iken bizim çocuklarımıza bakmayı teklif etti.
- Jane offered to take care of our children when we were out.
Bir öneri sunmak istiyorum.
- I'd like to offer a proposal.
Bu okul İngilizce, Fransızca ve İspanyolca kursları sunmaktadır.
- This school offers English, French and Spanish courses.