His speech went on for such a long time that some people began to fall asleep.
- Konuşması o kadar uzun zaman sürdü ki bazı insanlar uyumaya başladı.
I was in such a hurry that I left my bag behind.
- O kadar acele ettim ki çantamı geride bıraktım.
How come you know so much about Japanese history?
- Nasıl oluyor da Japon tarihi hakkında o kadar çok şey biliyorsun?
You had better not smoke so much.
- O kadar çok sigara içmesen iyi olur.
It is lucky that the weather should be so nice.
- Havanın o kadar iyi olması tesadüftür.
The tropical rainforests, located in a narrow region near the equator, are disappearing so fast that by the year 2000 eighty percent of them may be gone.
- Ekvatora yakın dar bir bölgede bulunan, tropik yağmur ormanları o kadar hızlı yok oluyorlar ki 2000 yılına kadar onların % 80 yok olabilir.
Oh please, not so fast.
- Oh lütfen! o kadar hızlı değil.
I think that that book is not so interesting.
- Sanırım o kitap o kadar ilginç değil.