Şimdi havaalanındayım.
- I'm at the airport now.
Saat şimdi yedi kırk beş.
- It's quarter to eight now.
Şimdilik sadece benimkini kullan.
- Just use mine for now.
Şimdilik bu kadar yeterli.
- That's enough for now.
Hemen şimdi ayrılmanı istiyorum.
- I want you to leave right now.
Hemen şimdi bir suşi bara gitmeye ne dersin?
- How about going to a sushi bar right now?
Bundan sonra, ben o kelimeyi kullanmayacağım.
- From now on, I will not use that word.
Bundan sonra dikkatli olmalısın.
- You must be careful from now on.
İngilizce ödevimi yapmayı henüz şimdi bitirdim.
- I have just now finished doing my English homework.
O, az önce ofisten ayrıldı.
- He left the office just now.
Az önce yağmur yağmaya başladı.
- It began raining just now.
Şu an itibariyle güzel güzel uyuyabileceğim.
- As of now I'll be able to sleep peacefully.
Ben şu ana kadar buna alıştım.
- I'm used to it by now.
Tom'un şu ana kadar Boston'da olması bekleniyor.
- Tom is supposed to be in Boston by now.
Bu şu an için işe yarar.
- This will do for now.
Burada ve şimdi odaklanmanı istiyorum.
- I want you focus on the here and now.
Sana şimdi yanıt veremem.
- I can't answer you here and now.
Sana burada ve şu anda cevap veremem.
- I can't answer you here and now.
Şimdi katıl ve tam bir yıl boyunca ödeme yapma.
- Join now and pay nothing for a whole year.
Ben, şu anda ters bir şey düşündüğüne dair bahse girerim.
- I just bet you were thinking something perverse just now.
Şu anda o sorun hakkında düşünüyordum.
- I was just now thinking about that problem.
Tom'un bu aralar ne yaptığını bilmiyorum.
- I don't know what Tom does nowadays.
Bebek diş çıkarıyor bu aralar.
- The baby is growing teeth now.
Tom muhtemelen Mary'nin John'un kız arkadaşı olduğunu şimdiye kadar anlamıştır.
- Tom has probably figured out by now that Mary is John's girlfriend.
Hatalı olduğumu şimdi anlıyorum.
- I see now that I was mistaken.
Onu derhal kontrol edeceğiz.
- We'll check on it right now.
Derhal konuşmayı kes.
- Stop speaking right now.
Bazı nedenlerden dolayı mikrofon şu ana kadar çalışmıyordu.
- For some reason the microphone wasn't working until now.
Şu ana kadar şanslıydım.
- I have been lucky until now.
Gelecek sefer iş değiştireceğim. Benim şu ana kadar kazandığım deneyimi kullanmama izin verecek işe ihtiyacım var.
- Next time I switch jobs, I need work that will let me make use of the experience I've gained up to now.
Şu ana kadar sence kaç kitap okumuşsundur?
- Up to now, how many books do you think you've read?
Çabuk ol! Şimdiye dek hazır olman gerekir.
- Hurry up! You should be ready by now.
Robert ara sıra beni ziyarete gelir.
- Robert comes to visit me every now and then.
Ara sıra ondan haber alıyorum.
- I hear from him every now and then.
Bundan böyle, görüşelim.
- From now on, let's keep in touch.
Bundan böyle bunu senin tarzınla yapacağız.
- We'll do that your way from now on.
Hemen şimdi sana geliyorum.
- I'm coming to you just now.
Evet, ama o hemen şimdi gitti.
- Yes, but she left just now.
Şu anda bir bira içiyorum.
- I'm drinking a beer right now.
Şu anda istediğim para değil, fakat zamandır.
- What I want now is not money, but time.
Şu an sadece ısınıyorum.
- I am only warming up now.
Onun yardımı olmasa, şu an hayatta olmam.
- If it weren't for her help, I would not be alive now.
Ara sıra senden haber almama izin ver, verecek misin?
- Let me hear from you now and again, will you?
Tom zaman zaman Mary'den haber alır.
- Tom hears from Mary every now and then.
Zaman zaman sınıfta uyuyakalırım.
- I fall asleep in the class every now and then.
Arada sırada kendinizi başkasının yerine koymak iyidir.
- It's good to put yourself in someone else's place now and then.
Arada sırada birlikte alışverişe gittiler.
- Every now and then they went shopping together.
Eğer zamanınız varsa, ara sıra birkaç satır yaz.
- If you have time, drop me a line now and then.
O hâlâ ara sıra beni görmeye gelir.
- He still comes to see me now and then.
Şimdi daha zayıf olduğum için bu kıyafete sığabiliyorum.
- Now that I'm thinner, I can fit into this dress.
Madem ki Tom ve Mary ayrıldılar, ona çıkma teklif etmek için sorun yok.
- Now that Tom and Mary have broken up, it's probably OK to ask her out on a date.
Şimdiye kadar eğlenerek para harcayan çok sayıda insan şimdi paralarına daha dikkat etmeliler.
- A lot of people who have up until now been spending money having a good time now need to be more careful with their money.
Şimdiye kadar seni görmedim.
- I didn't see you until now.
Bu çılgınca bir fikir gibi görünebilir fakat sanırım hemen şu anda Tom'u ve Mary'i ziyaret etmeye gitmeliyiz.
- It may seem like a crazy idea, but I think we should go visit Tom and Mary right now.
O şimdi öğle yemeğinde dışarıda olacak, bu yüzden hemen aramamız bir işe yaramaz.
- He'll be out at lunch now, so there's no point phoning straight away.
Bundan sonra, ev ödevini yapmadan önce artık TV yok.
- From now on, no more TV before you have done your homework.
Artık ne isterlerse yapabilirler.
- From now on, they can do whatever they like.
Şimdi bile, biz halen onun gerçek katil olduğundan şüpheleniyoruz.
- Even now, we still doubt that he is the real murderer.
Now, now. Don't be rude.
Now, now, there's nothing to worry about.
That's enough for now, we can continue our conversation tomorrow.
I cannot be grasped in the here and now. For I reside just as much with the dead as with the unborn. Somewhat closer to the heart of creation than usual. But not nearly close enough.
Hamlet: How now! a rat? Dead, for a ducat, dead!.
I'll be coming just now.
I was talking to my friend on the phone just now.
The pudding was now ready to be served.
Now I am six.
Now, stop that Jimmy!.
We all want what is now best for our children.
I think this band's sound is very now.
Now all the children have grown up and left, the house is very quiet.
Radio 4's continuity announcer said at the end of the show: As many of you will have noticed, that edition of The Now Show wasn't very now. It was actually last week's programme. Our apologies for that..
We can play football now that the rain has stopped.
Now! Fire all we've got while the enemy is in reach!.
Now listen, we must do something about this.
countable, chiefly in phenomenology A particular instant in time, as perceived at that instant.
Call your mother now and then and let her know you care.
Alice: Now you're cooking!.
Bob: 'Now you're talking! ''.