Select Keyboard:
Türkçe ▾
  1. Türkçe
  2. English
  3. العربية
  4. Dansk
  5. Deutsch
  6. Ελληνικά
  7. Español
  8. فارسی
  9. Français
  10. Italiano
  11. Kurdî
  12. Nederlands
  13. Polski
  14. Português Brasileiro
  15. Português
  16. Русский
  17. Suomi
  18. Svenska
  19. 中文注音符号
  20. 中文仓颉输入法
X
"1234567890*-Bksp
Tabqwertyuıopğü,
CapsasdfghjklşiEnter
Shift<zxcvbnmöç.Shift
AltGr

not swift, tardy, tedious, long, dull, heavy

listen to the pronunciation of not swift, tardy, tedious, long, dull, heavy
Englisch - Türkisch

Definition von not swift, tardy, tedious, long, dull, heavy im Englisch Türkisch wörterbuch

slow
yavaşlatmak

Döner kavşağın amacı trafiği yavaşlatmaktır. - The purpose of a roundabout is to slow down traffic.

slow
{s} yavaş

Biraz daha yavaşça konuşabilir misin? - Could you please speak a little bit more slowly?

Lütfen daha yavaş konuşabilir misin? - Could you speak more slowly, please?

slow
{s} kesat

İşler gerçekten kesatlaştı. - Business has really slowed down.

Bu günlerde iş çok kesat. - Business is so slow these days.

slow
{s} hızı azaltan
slow
{s} sıkıcı

Tom golf sever ama Mary onun yavaş ve sıkıcı olduğunu düşünüyor. - Tom likes golf, but Mary thinks it's slow and boring.

Oyun yavaş ve sıkıcıydı. - The game was slow, and it was also boring.

slow
{s} geri kalmış

Saat on dakika geri kalmış. - The clock is ten minutes slow.

Lütfen saati ayarlar mısınız. Geri kalmış. - Will you please adjust the clock? It's slow.

slow
ağırkanlı
slow
ağırlaşmak
slow
kaplumbağa gibi
slow
{f} yavaşla

Japonya'nın dış yardımları yurttaki ekonomik yavaşlamadan dolayı kısmen azalıyor. - Japan's foreign aid is decreasing in part because of an economic slowdown at home.

Yavaşlamamız gerekmiyor mu? - Shouldn't we slow down?

slow
(up/down ile) yavaşlamak
slow
(sögen) geri
slow
yavaş; ağır, yavaş giden; uzun süren; yavaş yavaş etkileyen: a slow train yavaş giden bir tren. a slow convalescence uzun süren bir
slow
hızını eksiltmek
slow
(fiil) yavaşlamak, yavaşlatmak
slow
güç anlayan
slow
{s} 1. yavaş; ağır, yavaş giden; uzun süren; yavaş yavaş etkileyen: a slow train yavaş giden bir tren. a slow convalescence uzun süren bir
slow
{s} geç

Bu hafta zaman çok yavaş geçti. - Time passed very slowly this week.

Geçen ay iş biraz yavaştı. - Business was a little slow last month.

slow
{s} geri

Saatim geri kaldığı için özel ekspresi kaçırdım. - As my watch was slow, I missed the special express.

Bu saat on dakika geridir. - This watch is ten minutes slow.

slow
{s} eli ağır
Englisch - Englisch
{a} slow
not swift, tardy, tedious, long, dull, heavy
Favoriten