Kız kardeşim ve ben tatilde Fuji Dağı'nın dibindeki ufak bir köyde kaldık.
- During the vacation my sister and I stayed at a small village at the foot of Mt. Fuji.
Kazanmak için ufak bir şansımız var.
- We have small chance to win.
Hollanda küçük bir ülkedir.
- The Netherlands is a small country.
Benim odam çok küçük.
- My room is very small.
Tom otelin arkasındaki küçük restoranda yemek yemek istedi.
- Tom wanted to eat at the small restaurant behind the hotel.
Bizim bir bayan arkadaşımız, geçen hafta küçük bir kasabaya bir seyahat yaptı.
- A woman friend of ours took a trip to a small town last week.
Ne kazandığın patronun maaşı ile karşılaştırıldığında ufak tefek şey.
- What you make is small potatoes compared to the boss's salary.