O, ona karışık sinyaller verdi.
- She gave him mixed signals.
Ona karşı duygularımız karışık.
- Our feelings towards him are mixed.
Tom'un karmaşık duyguları vardı.
- Tom had mixed feelings.
Sovyetler Birliği ve Batılı Müttefikler arasındaki ilişkiler karmaşıktı.
- Relations between the Soviet Union and the western Allies were mixed.
Onu başka biriyle karıştırdı.
- She mixed him up with someone else.
Mary bir pasta yapmak için malzemeleri karıştırdı.
- Mary mixed the ingredients to make a cake.
Tamamen Asyalı gibi görünmesine rağmen Takahaşi'nin melez olduğunu duydum.
- Although Takahashi looks completely Asian, I've heard he's of mixed blood.