not able to withstand temptation, urgency, persuasion, etc

listen to the pronunciation of not able to withstand temptation, urgency, persuasion, etc
Englisch - Türkisch

Definition von not able to withstand temptation, urgency, persuasion, etc im Englisch Türkisch wörterbuch

weak
{s} cılız

Cılız ve narin bir çocuktu. - He was a weak and delicate child.

Çocukluğunda oldukça cılızdı. - He was quite weak in his childhood.

weak
{s} güçsüz

Bugün biraz güçsüz hissediyorum. - I feel a little weak today.

Güçsüz bir prens olan Eric Danimarkalılar arasında büyük hoşnutsuzluğa sebep olan kötü bir para sistemi çıkardı. - Eric who was a weak prince issued a bad coinage which excited great discontent among the Danes.

weak
{s} zayıf

John Bill'in zayıflığından istifade etti. - John took advantage of Bill's weakness.

Herkesin hem güçlü hem de zayıf noktaları vardır. - Everyone has both strong and weak points.

weak
{s} hafif

Kahvemi hafif istiyorum. - I'd like my coffee weak.

Kahvemi hafif severim. - I like my coffee weak.

weak
açık (çay)
weak
mukavemetsiz
weak
argın
weak
açık

Açık kahveyi tercih ederim. - I prefer weak coffee.

Tom açıkçası hâlâ çok zayıf. - Tom is obviously still very weak.

weak
{s} sulu
weak
weakly s
weak
{s} dayanıksız, sağlam olmayan, zayıf: a weak
weak
{s} iradesiz
weak
(Tıp) Kuvvetsiz, zayıf
weak
silik çıkmış
weak
zaaf

İnsan zaafına müsamaha göstermek zorundasın. - You have to allow for human weakness.

weak
{s} silik
weak
hastalıklı
weak
(sıfat) kuvvetsiz, zayıf, cansız, cılız, güçsüz, aciz, dayanıksız, halsiz, iradesiz, hafif, silik, sulu
Englisch - Englisch
weak
not able to withstand temptation, urgency, persuasion, etc
Favoriten