Tom has no intention of staying in Boston for the rest of his life.
- Tom hayatının geriye kalan kısmında Boston'da kalmaya niyeti yok.
She says she has no intention of having a baby until she's in her thirties.
- O, otuzlu yaşlara kadar bir bebek sahibi olma niyetinin olmadığını söylüyor.
She says she has no intention of having a baby until she's in her thirties.
- Otuzlu yaşlara kadar bir bebek sahibi olma niyetinin olmadığını söylüyor.
She says she has no intention of having a baby until she's in her thirties.
- O, otuzlu yaşlara kadar bir bebek sahibi olma niyetinin olmadığını söylüyor.
I intend to hammer this idea into the student's heads.
- Ben bu fikri öğrencilerin kafalarına işlemek niyetindeyim.
She has no idea what I intend to do.
- Ne yapmaya niyet ettiğime dair bir fikri yok.
I would like to be viewed as well-intentioned.
- İyi niyetli olarak görünmek istiyorum.
She is saving her money with a view to taking a trip around the world.
- O, dünyada bir yolculuk yapma niyetiyle parasını tasarruf ediyor.
With a bit of good will on both sides, our problems should be able to be resolved.
- İki tarafın da iyi niyetiyle, sorunumuzun üstesinden gelinebilir.
With a bit of good will on both sides, our problems should be able to be resolved.
- İki tarafın da iyi niyetiyle, sorunumuzun üstesinden gelinebilir.
Tom didn't have the sense to come in out of the rain.
- Tom'un yağmurdan dolayı içeri gelmeye niyeti yoktu.
I doubt your good sense.
- İyi niyetinden şüpheliyim.
He was quite decided in his determination.
- O, niyetinde oldukça kararlıydı.