O artık öfkesini tutamadı.
- He could no longer contain his anger.
Artık onu istemiyorum.
- I no longer want that.
Daha fazla bekleyemeyebilir.
- He may wait no longer.
Tom alışkın olduğu şekilde daha fazla yaşamayı göze alamaz.
- Tom can no longer afford to live in the style he is accustomed to.
Bir mucize oldu! Tom tamamen sağlıklı ve hastalıktan artık hiçbir iz yok!
- A miracle has happened! Tom is completely healthy, and there's no more trace of the disease!
Ses gittikçe zayıfladı, artık duyulmayıncaya kadar.
- The noise grew fainter, till it was heard no more.
Bundan sonra, ev ödevini yapmadan önce artık TV yok.
- From now on, no more TV before you have done your homework.
She has no more than 100 dollars.
- Sie hat nicht mehr als hundert Dollar.
It's no more than four minutes from here by train.
- Mit dem Zug sind es von hier nicht mehr als vier Minuten.