Komşu masada Almanca konuşan bir çift oturuyordu.
- At the neighbouring table sat a German-speaking couple.
Köyümüz Katoliktir, ancak komşu köy Evangelisttir.
- Our village is Catholic, but the neighbouring village is Evangelist.
O, komşularımdan biri.
- He is one of my neighbors.
Komşumla ilginç bir muhabbet ettim.
- I had an interesting conversation with my neighbor.
Komşularım bana zaten Björk'ün kim olduğunu açıkladılar.
- My neighbours have already explained to me who Björk is.
Üç komşu birbirlerine yardımcı oldular.
- The three neighbours helped each other.
Bitişik komşunun misafiri çok hurma yiyen bir misafirdir.
- The next-door neighbour's guest is a guest who eats lots of persimmons.
Sadece iyi bir komşu olmak istiyorum.
- I only want to be a good neighbor.
Sadece iyi bir komşu olmak istiyorum.
- I just want to be a good neighbor.
Biz bitişikteki komşuyuz.
- We're next-door neighbors.
Tom Mary'ye bitişik komşuya gitmesini ve komşunun yardıma ihtiyacı olup olmadığını anlamasını söyledi.
- Tom told Mary to go next door and see if the neighbors needed any help.
Dün gece mahallede büyük bir yangın vardı.
- Last night there was a big fire in the neighbourhood.
Buraya gelmeden önce buraya gelme ihtimaline karşı, yanımdaki kapı komşuma bir anahtar bırakacağım.
- I'll leave a key with my next-door neighbour in case you get here before I do.
My neighbour is very irritable and grumpy at times.
Though France neighbours Germany, its culture is significantly different.