Tom hemen hemen her türlü aracı sürebilir.
- Tom can drive almost any kind of vehicle.
Tom ve Mary hemen hemen her gün kavga ederler.
- Tom and Mary quarrel almost every day.
Az daha treni kaçırıyordum.
- I almost missed the train.
Kylie Minogue için neredeyse ağlıyordum.
- I was almost crying for Kylie Minogue.
Sahra Çölü, neredeyse Avrupa kadar büyük.
- The Sahara Desert is almost as large as Europe.
Roman yaklaşık olarak 20,000 adet sattı.
- The novel has sold almost 20,000 copies.
Tom adeta bir kız gibi gözüküyor.
- Tom almost looks like a girl.
Yakınlardaki küçük bir kasabada yaşıyordu.
- He lived in a small town nearby.
Yakınlarda ucuz bir otel biliyor musunuz?
- Would you know a cheap hotel in the near?
Affedersiniz, yakında bir tuvalet var mı?
- Excuse me, is there a toilet nearby?
Yakında bir telefon var mı?
- Is there a telephone near by?
Tom'a az kalsın araba çarpıyordu.
- Tom almost got hit by a car.
Az kalsın Tom'un söylediklerine inanıyordum.
- I almost believed what Tom said.
Eczane, hastanenin yakınında.
- The pharmacy is near the hospital.
Bugün Almanya'da, Pazartesi günü kundaklamada üç Türk'ün öldürüldüğü Hamburg'un yakınında bir yer de dahil birçok şehirde şiddet karşıtı mitingler gerçekleşti.
- In Germany today, anti-violence rallies took place in several cities, including one near Hamburg where three Turks were killed in an arson attack on Monday.
His credibility is so low that, if he says something is green, the chance that it is not is almost a certainty.
- Seine Glaubwürdigkeit ist so gering, dass er sagen kann, etwas sei grün, und die Wahrscheinlichkeit, dass es das nicht ist, nahezu Gewissheit ist.
Almost everything has gotten better.
- Nahezu alles hat sich verbessert.