The dictator had the absolute loyalty of all his aides.
- Diktatörün tüm yardımcıları ile ilgili mutlak sadakatı vardı.
Tom is a man of absolute sincerity.
- Tom mutlak bir dürüstlük insanıdır.
Tom told Mary the absolute truth.
- Tom Mary'ye mutlak gerçeği söyledi.
He has absolute power.
- Onun mutlak gücü var.
It was a complete and utter waste of time.
- O tam ve mutlak bir zaman kaybıydı.
That's an utter waste of time.
- O mutlak bir zaman kaybı.
He is certain to win the game.
- O, oyunu mutlaka kazanacak.
I suggest you to go absolutely on a trip to Ferrara and Ravenna.
- Mutlaka Ferrara ve Ravenna'ya bir gezi yapmanı öneririm.
Now that you are in Italy, you must absolutely see Naples.
- Şimdi İtalya'da olduğuna göre mutlaka Napoli'yi görmelisin.
Be sure to mail this letter.
- Bu mektubu mutlaka postala.
Be sure to come here by five.
- Saat beşe kadar mutlaka burada olun.
Don't tell her anything except the absolute truth.
- Ona mutlak hakikat dışında hiçbir şey söyleme.
The dictator had the absolute loyalty of all his assistants.
- Diktatör yardımcılarının hepsinin mutlak sadakatine sahipti.