Bir dörtlü, bir üçlüden bir üye daha fazladır.
- A quartet has one more member than a trio.
Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.
- Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen.
O harcadığından daha fazla para kazanıyor.
- She earns more than she spends.
John Bill'den daha zeki.
- John is more intelligent than Bill.
Zaman başka herhangi bir şeyden daha değerlidir.
- Time is more precious than anything else.
İnekler bu ülkede başka bir hayvandan daha faydalıdır.
- Cows are more useful than any other animal in this country.
Umarım bu harcama raporu tüm ilişkili iş masraflarını içerir,çünkü bundan bir sent daha fazlasını ödemeyeceğim.
- I hope this expense report contains all the relevant business expenses because I'm not paying a cent more after this.
Tüm diller eşittir, ama İngilizce diğerlerinden daha eşittir.
- All languages are equal, but English is more equal than the others.
Yarasa, bir kuş olmaktan ziyâde, bir sıçandır.
- A bat is no more a bird than a rat is.
Doktor kırık parmağından ziyade Tom'un ayak bileği hakkında daha endişeli olduğunu söyledi.
- The doctor said he was more concerned about Tom's ankle than his broken finger.
300,000'den daha fazla kişi Kanada Günü törenine katılmak için yağmur ve soğuğa göğüs gerdiler.
- More than 30,000 people braved the rain and cold to attend the Canada Day parade.
Ben onu diğer çocukların herhangi birinden daha çok seviyorum.
- I love him more than any of the other boys.
Sarışınlar diğer saç rengine sahip kadınlardan % 7 daha fazla kazanırlar.
- Blondes earn 7% more than women with any other hair color.
Bu kursta, daha çok bir yerli gibi konuşmanıza yardım ederek zaman geçireceğiz.
- In this course, we'll spend time helping you sound more like a native speaker.
Tom kesinlikle partimizi daha eğlenceli yapmak için yardım etti.
- Tom certainly helped make our party more fun.
Benim bu hükümet hakkındaki izlenimim onların daha güçlü bir ekonomik politikaya ihtiyaçları olduğu, aksi takdirde gelecekte büyük sorunlarla karşılaşacaklarıdır.
- My impression of this government is that they need a more forceful economic policy, otherwise they'll encounter large problems in the future.
Büyükannem bana istediğimden daha fazlasını verdi.
- My grandmother gave me more than I wanted.
Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
- I like coffee much more than tea.
Onu tanıdıkça daha çok seversin.
- The more you know about him, the more you like him.
Tom'un söyleyecek daha fazla şeyi yoktu.
- Tom had nothing more to say.
İnsan oğlu hayvanlardan çok daha fazla şey başardı.
- Human beings have achieved a lot more than animals.
Onu tanıdıkça daha çok seversin.
- The more you know about him, the more you like him.
O çok güzeldir, daha neyse çok akıllıcadır.
- She is very beautiful, and what is more, very wise.
Daha fazla bir şey var mı?
- Is there something more?
Benim için yapabileceğin daha fazla bir şey yok.
- There's nothing more you can do for me.
Utanma. Telaffuzun az çok doğru.
- Do not be shy. Your pronunciation is more or less correct.
Tom operasyondan sonra az çok normal bir hayat yaşayabildi.
- Tom was able to live a more or less normal life after the operation.
Biraz daha biber ekle.
- Add a little more pepper.
Eşyaları biraz daha ciddi bir şekilde al.
- Take things a little more seriously.
Artık düşünmeye devam etmek işe yaramaz.
- It's useless to keep on thinking any more.
Burada devam eden göründüğünden daha fazlası var.
- There's more going on here than meets the eye.
Gitgide daha çok insan obezleşiyor.
- More and more people are becoming seriously overweight.
Dünya gitgide artan bir hızla değişiyor.
- The world is changing more and more quickly.
Tom ve Mary aşağı yukarı aynı ağırlıktalar.
- Tom and Mary are more or less the same weight.
Bu kitap aşağı yukarı 20 avroya mâl oldu.
- This book costs more or less 20 euros.
Utanma. Telaffuzun az çok doğru.
- Do not be shy. Your pronunciation is more or less correct.
O az çok benim yaşımda.
- She's more or less my age.
Birçok Asyalının ortak dili İngilizce'dir.
- The common language of many Asians is English.
O birçok geceyi yıldızlara bakarak geçirdi.
- Many nights did he spend, looking up at the stars.
Çok fazla içmek seni hasta edecek.
- Too much drinking will make you sick.
Bugün, çok fazla ödevim var.
- I have too much homework today.
Ben görünce çok korktum.
- I was much frightened at the sight.
Bugün, çok fazla ödevim var.
- I have too much homework today.
Konserde çok fazla kişi vardı.
- There were too many people at the concert.
Endonezya çok fazla adadan ve iki yarımadadan oluşur.
- Indonesia consists of many islands and two peninsulas.
Onu bir kez daha açıkla, Jerry.
- Explain it once more, Jerry.
O onu bir kez daha deneyecek.
- She'll try it once more.
Sanırım daha çok bilgiye ihtiyacımız var.
- I think we need more information.
Bana e-posta ile biraz daha bilgi gönderir misin?
- Could you send me more information by email?
Biraz daha bilgi almalıyız.
- We should get more information.
Az ya da çok sorunlarını anlıyor.
- He understands more or less his problems.
Bu az ya da çok şu anda söyleyebileceğim şey.
- That's more or less all I can say at the moment.
O yaklaşık olarak benim yaşımda.
- She's more or less my age.
Bir kez daha söyleyeceğim.
- I'll say it one more time.
Ağzını bir kez daha açarsan seni pataklayacağım!
- Open your mouth one more time and I will beat you up!
Gittikçe daha fazla çift balayı gezilerine yurt dışına gitmektedir.
- More and more couples go on honeymoon trips abroad.
Banka hizmetleri gittikçe daha pahalı oluyor.
- Bank services are getting more and more expensive.
Tom bir gitaristten daha çok birşarkıcıdır.
- Tom is more of a singer than a guitarist.
Çoğunlukla, insanlar kendilerine söylediğine inanırlar.
- More often than not, people believe what you tell them.
More often than not, a student will come up with the right answer.
My love will last more than ever.
Takuboku'nun şiirlerini bir çoğunu ezbere öğrendim.
- I learned many of Takuboku's poems by heart.
Gemide bir yığın fare var.
- There are many rats on the ship.
O bir yığın dil konuşmaz.
- She does not speak many languages.
Bu konuda bir hayli kitap var.
- There are many books on this subject.
O, bu sabah bir hayli mektup aldı.
- He received a good many letters this morning.
Biz ondan çok şey bekliyoruz.
- We expect much of him.
Korkarım ki yardım etmek için yapabileceğim çok şey yok.
- There is not much I can do to help, I am afraid.
Bu kabilenin atasal ayinlerinin çoğu zamanla kaybedilmiştir.
- Many of the ancestral rites of this tribe have been lost over time.
Bana pek mantıklı gelmiyor fakat Tom koleje gitmemeye karar verdi.
- It doesn't make much sense to me, but Tom has decided not to go to college.
Tom ve Mary'nin pek çok ortak şeyleri yoktur.
- Tom and Mary don't have much in common.
Birçoğumuz yorgunduk.
- Many of us were tired.
Onların birçoğu acıydı.
- Many of them were bitter.
Kaç tane çocuğun var?
- How many children do you have?
Kaç tane çocuğun var?
- How many kids do you have?
Lütfen bize daha fazla bilgi gönderin.
- Please send us more information.
Bize daha fazla bilgi lâzım.
- We need more information.
O beni bir saatten daha fazla bekletti.
- He kept me waiting for more than an hour.
Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.
- We've got a lot more than just biceps in our arms, Per.
Bu sandalyeyi onartmak aşağı yukarı ne tutar?
- About how much would it cost to have this chair repaired?
Buradan Belediye binasına yürümek aşağı yukarı ne kadar zaman alır?
- How much time, more or less, does it take to walk from here to the town hall?
Çoğu hastalık yoksulluktan sonuçlanır.
- Many diseases result from poverty.
İşçilerin çoğu açlıktan öldüler.
- Many of the workers died of hunger.
Tom adlı kaç tane çocuk, sizin sınıfınızdadır?
- How many kids named Tom are in your class?
Tom adlı kaç kişiyi tanıyorsun?
- How many people do you know named Tom?
Bu şehirde birçok köprü vardır.
- There are many bridges in this city.
Köpeklerin çoğu yaşıyor.
- Many of the dogs are alive.
Onun köpeği uysal olduğu kadar çok sadık değildir.
- Her dog is not so much faithful as tame.
Mac, benim arkadaşım. O, köpekleri çok sever.
- Mac is my friend. He likes dogs very much.
O iş hemen hemen bitti.
- That job is pretty much finished.
Hasta dünkü durumuyla hemen hemen aynı.
- The patient is much the same as yesterday.
information is also found wanting, as more and more companies demand knowledge.
There's more caffeine in my coffee than in the coffee you get in most places.
There are more ways to do this than I can count.
When it comes to parties, the more, the merrier.
There are more and more people who keep pets these days.
To show their deadly rage.
What was expressed by the whole of the count's plump figure, in Marya Dmitrievna found expression only in her more and more beaming face and quivering nose.
More and more it is not the soul and Nature, but the eye and print, whose resultant is thought.
In rebuttal, the petitioner offers more cry than wool. He points first to the vague threats that his family and friends relayed to him during his 1990 return to El Salvador, and speculates that members of the FMLN still sought to harm him at that time. This is unabashed surmise. Aguilar-Solis v. INS, case no. 98-1484 (1st Cir. 1998).
He clearly believes some states are more equal than others.
Nothing to do with his physical prowess. Bullshit and crap more like — very funny though.
More often than not, tomato seeds will sprout even if they are a couple of years old.
I've more or less guaranteed myself a top mark in my final exams.
The sporophyte foot is also characteristic: it is very broad and more or less lenticular or disciform, as broad or broader than the calyptra stalk , and is sessile on the calyptra base.
Check out this shop! They have more kinds of carpet than you can poke a stick at!.
Any English High Street has more Indian Restaurants than you can shake a stick at.
More often than not, a student will come up with the right answer.
Many are called, but few are chosen.
A great many do not understand this.
All of us seem to need some totalistic relationships in our lives. But to decry the fact that we cannot have only such relationships is nonsense. And to prefer a society in which the individual has holistic relationships with a few, rather than modular relationships with many, is to wish for a return to the imprisonment of the past—a past when individuals may have been more tightly bound to one another, but when they were also more tightly regimented by social conventions, sexual mores, political and religious restrictions.
There wasn't much people about that day.
From those to whom much has been given much is expected.
I don't have much money.
Does he get drunk much?.
I increasingly need your help.
- I need your help more and more.
... more structure to the sky. ...
... balance more improvements rather than more problems with ...