Genel ahlak bu kasabada bozulmuş.
- Public morals have been corrupted in this town.
O, ayartıcı ahlakla ve tehlikeli fikirleri yaymakla suçlandı.
- He was accused of corrupting morals and spreading dangerous ideas.
Sana sık sık sigara içme,o şekilde sigara içme deniliyorsa, düşünmeye başla, belki sigara içmek toplum ahlakına ya da bir şeye yönelik tehdittir.
- When you are constantly told no smoking, no smoking like that, you start thinking, maybe smoking really is a threat to public morals or something.
Siyasetçilerimizin ahlakı bozuldu.
- The morals of our politicians have been corrupted.
O yapacak ahlaki bir şeydi.
- It was the moral thing to do.
Ahlaki değerler toplumda önemlidir.
- Moral values are important in society.
Ben sana manevi destek vereceğim.
- I'll give you moral support.
Tom manevi destek kullanabildi.
- Tom could use the moral support.
Et yemek ahlaki olarak yanlış mıdır?
- Is it morally wrong to eat meat?
Ahlaki değerler toplumda önemlidir.
- Moral values are important in society.
Ahlaki değerler toplumda önemlidir.
- Moral values are important in society.
O hiçbir ahlaki değere sahip değil.
- He has no moral values.
Hikayeden alınacak ders nedir?
- What's the moral of the story?
Hikayenin dersi nedir?
- What is the moral of the story?
İyi bir kişi erdemli bir kişidir.
- A good person is a moral person.
Bu hikayeden alınacak dersi anladın mı?
- Did you understand the moral of this story?
Hikayeden alınacak ders nedir?
- What's the moral of the story?
Et yemek ahlaki olarak yanlış mıdır?
- Is it morally wrong to eat meat?
Sana sık sık sigara içme,o şekilde sigara içme deniliyorsa, düşünmeye başla, belki sigara içmek toplum ahlakına ya da bir şeye yönelik tehdittir.
- When you are constantly told no smoking, no smoking like that, you start thinking, maybe smoking really is a threat to public morals or something.
Ahlaki evrenin yayı uzun, ancak adalete doğru eğilir.
- The arc of the moral universe is long, but it bends toward justice.
Ahlak anlayışının seni doğru olanı yapmaktan alıkoymasına asla izin verme.
- Never let your sense of morals prevent you from doing what is right.
O dürüst bir hayat yaşadı.
- He lived a moral life.
a moral certainty.
moral judgments, a moral poem.
a moral victory, moral support.
a moral obligation.
He is in high spirits today.
- Bugün onun morali yüksek.
He was in low spirits for months after his girlfriend left him.
- Kız arkadaşı terk ettikten sonra aylarca morali bozuk gezdi.
The Morales are in the living room.
- Morales oturma odasında.
The morale of those men was excellent.
- Bu insanların morali mükemmeldi.