Küçük bir aksilik yaşadım.
- I had a small mishap.
Ben, bir kayak kazası sırasında iki yerden bacağımı kırdım.
- I broke my leg in two places during a skiing mishap.
O zamandan beri bir dizi talihsizlikler yaşadım.
- I have had a series of misfortunes since then.
O, bir talihsizlik yaşadı.
- A misfortune befell him.
O, Avrupa'dayken birtakım talihsizliklerle karşılaştığını duydum.
- I hear he met with some kind of misfortune while he was in Europe.
Talihsizlikler nadiren birer birer gelirler.
- Misfortunes seldom come singly.
Şanssızlık hayatı boyunca onun yakasını hiç bırakmadı.
- Misfortune dogged him all his life.
Aksilikler asla tek başlarına gelmezler.
- Misfortunes never come singly.
Onun şanssızlığı ona sempati kazandırdı.
- His misfortune gained him sympathy.
Şansızlık ve sefalet seni tehdit etti.
- Misfortune and misery threaten you.
Felaketler hep peş peşe gelirler.
- A misfortune never comes alone.
Açlık en büyük sosyal felaketlerden biridir.
- Hunger is one of the largest social misfortunes.
Açlık en büyük sosyal felaketlerden biridir.
- Hunger is one of the largest social misfortunes.
Felaketler hep peş peşe gelirler.
- A misfortune never comes alone.
Belalar hep üçerli gelir.
- Misfortunes always come in threes.
After the mishap with the banana peel, he watches his step now.