Kız kardeşim ve ben tatilde Fuji Dağı'nın dibindeki ufak bir köyde kaldık.
- During the vacation my sister and I stayed at a small village at the foot of Mt. Fuji.
Evimin önünde ufak bir bahçe var.
- There is a small garden in front of my house.
Hollanda küçük bir ülkedir.
- Holland is a small country.
Yakınlardaki küçük bir kasabada yaşıyordu.
- He lived in a small town nearby.
Bizim küçük bir arka bahçemiz var.
- We have a small backyard.
Tom otelin arkasındaki küçük restoranda yemek yemek istedi.
- Tom wanted to eat at the small restaurant behind the hotel.
Ne kazandığın patronun maaşı ile karşılaştırıldığında ufak tefek şey.
- What you make is small potatoes compared to the boss's salary.