mevsimsiz

listen to the pronunciation of mevsimsiz
Türkisch - Englisch
unseasonable
out of season
premature
inopportune
untimely, ill-timed; premature
unseasonable, untimely, inopportune
at the wrong time; prematurely, too early
untimely
out-of-season
mevsim
season

Her debut was the biggest social event of the season. - Onun sahneye ilk çıkışı mevsimin en büyük sosyal olayı idi.

The rainy season has set in. - Yağmur mevsimi başladı.

mevsimli mevsimsiz konuşmak
to say things at the wrong time, speak out of turn, be inclined to put one's foot in one's mouth
mevsim
tide
mevsim
etesian
Türkisch - Türkisch
Zamanı iyi seçilmemiş, uygun zamanı gelmeden olan veya yapılan: "Bunlar kendi aralarında mevsimsiz bir mevki paylaşması kavgasına girmiş görünüyorlardı."- Y. K. Karaosmanoğlu
Zamanı iyi seçilmemiş, uygun zamanı gelmeden olan veya yapılan
mevsim
Yılın, güneşten ısı, ışık alma süresi ve dolayısıyla iklim şartları bakımından farklılık gösteren dört bölümünden her biri, sezon: "Bütün bir mevsim vur patlasın çal oynasın, eğlenildi."- S. F. Abasıyanık
MEVSİM
(Osmanlı Dönemi) Zaman. Vakit. Alâmet
MEVSİM
(Osmanlı Dönemi) (C: Mevâsim) Pazar yeri
MEVSİM
(Osmanlı Dönemi) Arap pazargâhları
MEVSİM
(Osmanlı Dönemi) Yılın dört kısmından biri
Mevsim
(Osmanlı Dönemi) FÂSILA
Mevsim
(Osmanlı Dönemi) FASL
Mevsim
sezon
mevsim
Yılın, güneşten ısı, ışık alma süresi ve dolayısıyla iklim şartları bakımından farklılık gösteren dört bölümünden her biri, sezon
mevsim
Yaşam bölümü
mevsim
Herhangi bir şeyin etkinlik dönemi, sezon
mevsim
Herhangi bir ekimin yapıldığı veya bir ürünün yetiştiği dönem: "Kütahya'ya bir kiraz ve Bursa'ya bir şeftali mevsiminde gitmiştim."- A.Gündüz
mevsim
Herhangi bir ekimin yapıldığı veya bir ürünün yetiştiği dönem
mevsim
Bazı atmosfer olaylarının en çok belirdikleri zaman
mevsimsiz
Favoriten