merely, only

listen to the pronunciation of merely, only
Englisch - Türkisch

Definition von merely, only im Englisch Türkisch wörterbuch

but
(İnşaat) fakat

Onun favori beyzbol takımı Devler'dir, fakat o Aslanlar'ı da seviyor. - His favorite baseball team is the Giants, but he also likes the Lions.

Teoride, teori ve pratik arasında hiçbir fark yoktur. Fakat pratikte, var. - In theory, there is no difference between theory and practice. But, in practice, there is.

but
ancak

Beş mahkûm yeniden tutuklandı, ancak diğer üçü hâlâ serbest. - Five prisoners were recaptured, but three others are still at large.

Zürih'ten Boston'a uçmak sekiz saat sürer, ancak dönüş için sadece altı. - It takes eight hours to fly from Zurich to Boston, but only six for the return trip.

but
conj. fakat
but
hariç

Biz Pazar hariç her gün çalışırız. - We work every day but Sunday.

Tom hariç herkes oradaydı. - Everyone but Tom was there.

but
halbuki
but
ama

Tatoeba'ya yüzlerce cümle yazmak isterdim ama yapmam gereken şeyler var. - I would love to write hundreds of sentences on Tatoeba, but I've got things to do.

O genç ama deneyimli. - He is young, but experienced.

but
-den başka
but
ki
but
hiç olmazsa

Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi. - Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.

but
{i} itiraz

Jack, Mary'nin Tom'u kendi elleriyle öldürmesini istedi ama Mary henüz hazır olmadığını söyleyerek itiraz etti. - Jack wanted Mary to kill Tom with her own hands, but Mary objected saying she was not ready yet.

Biz itiraz ettik ama o yine de dışarı gitti. - We objected, but she went out anyway.

but
gene de
but
yani

Yani onlardan biri gitmek zorunda. Ama hangi biri? - That means one of them will have to go. But which one?

Tom ve Mary'nin yaklaşık 20 tane çocukları var, yani onlar kesin sayısı konusunda tam olarak emin değiller. - Tom and Mary have about 20 children, but they're not quite sure of the exact number.

but
(zarf) sadece, yalnızca, hiç olmazsa, yani
but
olmasaydı

Harita olmasaydı yolu bulamazdık. - But for the map, we could not have found the way.

Yardımın olmasaydı, zorlukla baş edemezdim. - But for your help I could not have got over the hardship.

but
rağmen

Fakat bekar olmanın yararlarına rağmen, onlar birgün evlenmek istiyor. - But in spite of the merits of being single, they do want to get married some day.

Onun hikayesi düzmece görünebilir fakat her şeye rağmen gerçektir. - His story may sound false, but it is true for all that.

but
başka

Odada eski bir sandalyeden başka bir şey yoktu. - There was nothing but an old chair in the room.

Kız ağlamaktan başka bir şey yapmıyor. - The girl did nothing but cry.

but
No if s or buts! itiraz yok! all but gayri az kalsın
but
yalnız

Mutfakta bir gürültü duysam fakat evde yalnız olsam, ne olduğunu görmek için giderim. - If I heard a noise in the kitchen but was home alone, I would go to see what happened.

Marko yalnızca İngilizce değil Almanca da okudu. - Mariko studied not only English but also German.

Englisch - Englisch
but
merely, only
Favoriten