Meg Tom'la tekrar buluşmaktan mutluydu.
- Meg was happy about meeting Tom again.
Tom Mary ile yeniden buluşmak için istekli.
- Tom is eager to meet Mary again.
O sizinle karşılaşmak için hevesliydi.
- He was anxious to meet you.
Sanki onun benimle karşılaşmaktan çekindiğini hissettim.
- I felt as if he shrank from meeting me.
Babamı karşılamak için havaalanına gittim.
- I went to the airport to meet with my father.
Ne olursa olsun, seni karşılamak için istasyona geleceğim.
- Rain or shine, I will come to meet you at the station.
O seninle tanışmak istiyor.
- He wants to meet you.
Bir gün gerçekten başka bir Esperantist ile tanışmak istiyorum.
- I really would like to meet another Esperantist some day...
Tom neredeyse Mary ile görüşmek için buluşmadı.
- Tom almost didn't get to meet Mary.
Görüşmek istediğim Tom'dur.
- Tom is the one I want to meet.
Boston'a gelmemin nedeni, evlenmeyi umduğum kadına rastlamaktır.
- The reason I came to Boston is to meet the woman I hope to marry.
Sizin gibi hoş insanlara rastlamak enderdir.
- It's rare to meet nice people like you.
Atletizm yarışması yıllık bir etkinliktir.
- The athletic meet is an annual event.
Atletik yarışma gelecek haftaya kadar ertelendi.
- The athletic meet was put off until next week.
Bir toplantı yapmak üzereyiz.
- We're about to have a meeting.
Tom geçimini yapmak için çabaladı.
- Tom struggled to make ends meet.
Her durumda, atletik karşılaşma düzenlenecek.
- Rain or shine, the athletic meet will be held.
Otel beklentilerini karşıladı mı?
- Did that hotel meet your expectations?
Şehir merkezinde buluşabiliriz. Bu sizin için uygun olur mu?
- We could meet downtown. Would that be convenient for you?
Toplantımız için uygun zaman bulabilir misin?
- Can you find suitable time for our meeting?
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- She promised to meet him at the coffee shop.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- He promised to meet him at the coffee shop.
Ben sizinle karşılamaya can atıyorum.
- I've been anxious to meet you.
Dünyanın pek çok yerinde, herkesin ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli yiyecek yoktur.
- In many parts of the world, there is not enough food to meet everyone's needs.
Paris'te onunla buluşma şansım vardı.
- I had a chance to meet him in Paris.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- She promised to meet him at the coffee shop.
O, atletizm karşılaşmasına katıldı.
- He took part in the athletic meeting.
Atletik karşılaşma yağmur dolayısıyla ertelenmişti.
- The athletic meet was postponed due to rain.
OK, let's arrange a meet with Tyler and ask him.
And therewythall they spurred their horsys, and mette togydirs so harde that Sir Epynogrys smote downe Sir Dynadan.
Shall we meet at 8 p.m in our favorite chatroom?.
I met with them several times.
The right wing of the car met the column in the garage, leaving a dent.
The forest meets the sea along this part of the coast.
pleased to meet you.
Would you meet her?.
England and Holland will meet in the final.
... then poor Jim is left somewhere in the past, he doesn't know where. But then he meets ...
... meets on sort of live streams of 2:00 in the morning. ...