We consider public libraries a legitimate citizen's right.
- Halk kütüphanelerini meşru bir vatandaşlık hakkı olarak görüyoruz.
It's a legitimate worry.
- Bu meşru bir endişedir.
It was a legitimate question.
- Bu meşru bir soruydu.
This discovery opened up the floodgates to research and led to the establishment of the discipline as a legitimate field of inquiry.
- Bu keşif araştırma yapmak için bent kapaklarını açtı ve soruşturmanın meşru alanı olarak disiplin kurulmasına neden oldu.