O meseleye karıştırılmak istemiyorum.
- I don't want to be involved in that matter.
Meseleyi senin yargına bırakıyorum.
- I leave the matter to your judgement.
Bu konuda onlarla aynı fikirde olamam.
- I can't agree with them on this matter.
Onlar tartışmamız gereken konular.
- They are matters which we need to discuss.
Madde sıcaklığa göre hal değiştirir.
- Matter changes its form according to temperature.
Madde katı, sıvı veya gaz olarak bulunabilir.
- Matter can exist as a solid, liquid, or gas.
Bu hususla hiçbir ilgim yok.
- I have nothing to do with this matter.
Yukarıda belirtilen hususlarda acil görüşünüzü talep ediyoruz.
- We now request your opinion in the above-referenced matter.
Bu konu ile ilgili olarak söyleyeceğin bir şey var mı?
- Do you have anything to say with regard to this matter?
Benim bu konuda söyleyecek bir şeyim yok.
- I have nothing to say on this matter.
Tom konu hakkında Mary ile özel görüştü.
- Tom spoke to Mary in private about the matter.
Konu hakkında seninle özel olarak konuşabilir miyim?
- May I talk with you in private about the matter?
Söylediği şeyin hiçbir önemi yok.
- It doesn't matter what he said.
Ne zaman geldiğin önemli değil.
- It doesn't matter when you come.
Bu maddenin normal durumu katıdır.
- The common state of this matter is solid.
Durumun ne olduğunu açıkladım.
- I explained what the matter was.
Mesleğiniz ne olursa olsun, ya da bu meslekte ne kadar mutlu olursanız olun, diğer bir mesleği seçmiş olmayı istediğiniz anlar vardır.
- No matter what your profession, or how happy you may be in it, there are moments when you wish you had chosen some other career.
Meseleyle ilgili meslektaşlarımla görüşmeliyim.
- I must confer with my colleagues on the matter.
Ben bu konuya farklı bir bakış açısından bakıyorum.
- I am looking at the matter from a different viewpoint.
Benim için farketmez.
- It doesn't matter to me.
Neden okul notları önemli?
- Why do school grades matter?
Neden önemli olması gerektiğini bilmiyorum.
- I don't know why it should matter.
Arabada sorun yok, sadece sen kötü bir sürücüsün.
- Nothing is the matter with the car. It's just that you are a bad driver.
Tom sorun hakkında Mary ile tartıştı.
- Tom argued with Mary about the matter.
Tom iş meselelerinde vicdanlıdır.
- Tom is scrupulous in matters of business.
İşin aslın bakarsan, o doğrudur.
- As a matter of fact, it is true.
Nereye bakarsan bak depremin sebep olduğu hasarı görebilirsin.
- No matter where you look you can see damage caused by the earthquake.
Dert olabilecek hiçbir şey yok.
- There's nothing the matter.
İş ne kadar zor olursa olsun Tom asla şikayet etmez.
- Tom never complains, no matter how hard the work is.
Ne yaparsam yapayım, Tom her zaman şikâyet eder.
- No matter what I do, Tom always complains.
Ne dersen de farketmez, sana asla inanmayacağım.
- No matter what you say, I will never believe you.
Benim için farketmez.
- It doesn't matter to me.
Besides, if it had been out of doors I had not mattered it so much; but with my own servant, in my own house, under my own roof.
Sorry for pouring ketchup on your clean white shirt! - Oh, don't worry, it does not matter.
a trivial matter.
He always took some reading matter with him on the plane.
... how much it matters ...
... accident? Are there deep reasons? These are matters that are extensively debated. ...