Tom ve ben ruh arkadaşlarıyız.
- Tom and I are soul mates.
O benim iş arkadaşımdır.
- He is my working mate.
Kokkinakis kız arkadaşını vurdu. Bunu sana söylediğim için üzgünüm dostum.
- Kokkinakis banged your girlfriend. Sorry to tell you that, mate.
Yorgun görünüyorsun dostum. Bence senin yazmaya ara vermen gerekiyor.
- You look exhausted, mate. I think you need to take a break from writing.
Mary bir materyalisttir.
- Mary is a materialist.
Sizce ben çok materyalist miyim?
- Do you think I'm too materialistic?
Bu çorabın eşi nerede?
- Where is the mate to this sock?
Giyim eşyasının hangi malzemelerden yapıldığını merak ediyorum.
- I wonder what materials the garment is made of.
Bireysel özgürlük demokrasinin temelidir.
- Individual liberty is the essence of democracy.
Bireysel özgürlük demokrasinin temelidir.
- Individual freedom is the foundation of democracy.
Şu herifi tanımıyor musun?
- Don't you recognize that guy?
Siz acayip kılıklı herifler tamamen cahilsiniz.
- You guys are totally clueless.
Koko bir dişi gorildir.
- Koko is a female gorilla.
O köpek erkek mi yoksa dişi mi?
- Is that dog male or female?
Gerçek dostluk paha biçilmezdir.
- True friendship is priceless.
Benim en iyi dostum bir kitaptır.
- My best friend is a book.
Bir centilmen böyle bir şey yapmazdı.
- A gentleman wouldn't do such a thing.
Onun davranışları bir centilmen tavrı değildir.
- His manners are not those of a gentleman.
O, Kanadalı bir kızla evlendi.
- He married a Canadian girl.
Betty güzel bir kızdır, değil mi?
- Betty is a pretty girl, isn't she?
O, Amerikalı bir beyefendi değil mi?
- Isn't he an American gentleman?
İstasyonda güvenilir bir beyefendiyle karşılaştım.
- I met a certain gentleman at the station.
Biz rakibiz, ortak değil.
- We're competitors, not partners.
Bir ortaklık kurmayı kararlaştırdılar.
- They agreed to form a joint partnership.
Parti harikaydı ahbap.
- That party was great, Dude.
Biraz şarap içelim mi, ahbap?
- Are we gonna get some wine, dude?
Bana yardım ettiğin için teşekkürler, ahbap.
- Thank you for helping me, pal.
Onu izlesen iyi olur, ahbap.
- You'd better watch it, buddy.
Lütfen onu diğer çocuklara uzat.
- Please pass it to the other kids.
Annem ben çocukken öldü.
- My mother died when I was a kid.
Bugün, bir sürü insan işsiz kalma konusunda endişeleniyor.
- Today, many people worry about losing their jobs.
Bir sürü insan faturalarını ödeme konusunda endişeleniyor.
- Many people worry about paying their bills.
O kadın arkadaşlık istedi.
- He wanted female companionship.
Bu çalışmadaki hastalar, 30 erkek ve 25 kadından oluşmaktadır.
- The patients in this study consisted of 30 males and 25 females.
Onun bir sürü erkek arkadaşı var.
- She has too many boyfriends.
Bir kadın erkeksiz bir şey değildir.
- A woman without a man is nothing.
Karthik bir delikanlıdır.O iyi bir delikanlıdır.
- Karthik is a boy. He is a good boy.
Parkta bir sürü delikanlı çalışıyor.
- A lot of boys are running in the park.
Beni seven bir arkadaşım var.
- I have a friend who loves me.
Süngerbob ve Patrick arkadaştır.
- Spongebob and Patrick are friends.
Küçük oğlan hayvanat bahçesinde.
- The little boy is at the zoo.
Oğlana gönderilen mektupta ilginç bir öykü vardı.
- There was an interesting story in the letter to the boy.
Ben erkek çocukların şarkı söylediğini duydum.
- I heard the boys singing.
Tom ve arkadaşları sahilde oturdu ve erkek çocuklarının yüzmesini izledi.
- Tom and his friends sat on the beach and watched the boys swimming.
O benim eski içki arkadaşım.
- He's my old drinking buddy.
Acını hissediyorum, arkadaş.
- I feel your pain, buddy.
Bu adamın ne düşündüğü hakkında hiçbir fikrim yok.
- I have no idea what that guy is thinking.
O araba satıcısı oldukça acayip bir adam.
- That car salesman was a pretty off the wall kind of guy.
Dan, ortaklarına yalan söyledi.
- Dan lied to his associates.
Şirket birleşmeler ve diğer fırsatlar üzerinde çalışmak için 25 yeni ortak ekledi.
- The firm has added 25 new associates to work on mergers and other deals.
Parayı arkadaşımla yarı yarıya paylaştım.
- I halved the money with my pal.
Mektup arkadaşın olmak istiyorum.
- I would like to be your pen pal.
Üç küçük çocuğum var.
- I have three young kids.
Küçük çocukları kaçıran insanlar hakkında duymak kanımı kaynatıyor.
- Hearing about people kidnapping little children just makes my blood boil.
Neden kankam bir geri zekalı?
- Why is my buddy an idiot?
O mükemmel bir beyefendi.
- He is a perfect gentleman.
O, Amerikalı bir beyefendi değil mi?
- Isn't he an American gentleman?
O, güzel bir arkadaş gibi görünüyor.
- He seems to be a nice fellow.
Koru yakıldı, alevler yükseldi, ve kısa sürede bayan Askew ve arkadaş şehitleriyle ilgili geriye kalan bütün şey dökülen bir küller yığınıydı.
- The wood was kindled, the flames arose, and a mouldering heap of ashes was soon all that remained of Mrs Askew and her fellow martyrs.
Büyük bir hata yaptın, kardeş.
- You made a big mistake, buddy.
Tom gibi insanlarla arkadaşlık etmem.
- I don't associate with people like Tom.
O gerçekten bir arkadaş değil, sadece bir tanıdık.
- He is not really a friend, just an acquaintance.
O bir arkadaştan daha çok bir tanıdık.
- She is more an acquaintance than a friend.
Mike yönetim kurulunda tek erkek.
- Mike is the only man on the board.
Bay Johnson dikkatsiz yönetimi nedeniyle kaybedilen para miktarı hakkında endişe ediyordu.
- Mr Johnson was concerned about the amount of money that was being lost because of careless management.
Dr. Hellebrandt bu mükemmel üniversitede yardımcı doçenttir.
- Dr. Hellebrandt is an associate professor in that excellent university.
O, benim iş ortağımdı.
- He was my business associate.
Tom sadece bir iş ortağı.
- Tom is just a business associate.
Biz politikacıları iki yüzlülük ile ilişkilendirmek eğilimindeyiz.
- We tend to associate politicians with hypocrisy.
Üç iştirakçi yeni bir şirket kuracak.
- The three associates will set up a new company.
1990'dan beri, on bir bayan öğrenci ödülü aldı.
- Since 1990, eleven female students received the award.
Öpüşen iki bayan şarkıcının bir videosunun neden bu kadar ilgi çektiğini anlamıyorum.
- I don't understand why a video of two female singers kissing is getting so much attention.
Adanın sakinleri cana yakındır.
- The inhabitants of the island are friendly.
Tom hâlâ tamamen eskisi kadar arkadaş canlısı.
- Tom is still just as friendly as he used to be.
Konuşacak yakın arkadaşları yok.
- He has no close friends to talk with.
Köpekler insanın en yakın arkadaşlarıdır.
- Dogs are man's closest friends.
Peter, çocuksu kızlardan bıktı ve gerçekten olgun bir kadınla tanışmak istedi.
- Peter was fed up with childish girls and wanted to meet a really mature woman.
Küçük kız güzel bir kadın oldu.
- The little girl grew into a beautiful woman.
Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
- Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
Ben gençken, bir çocuğun sahip olabileceği en modern şey, bir transistör radyoydu.
- When I was young, the hippest thing a kid could own was a transistor radio.
Daha genç çocuklarla uğraşmayın.
- Don't pick on younger kids.
Lütfen beni güldürme. Dün bir sürü mekik çektim ve mide kaslarım ağrıyor.
- Please don't make me laugh. I did too many sit-ups yesterday and my stomach muscles hurt.
Hiç kimse boş mideyle vatansever olamaz.
- No man can be a patriot on an empty stomach.
El ile sürebilir misin?
- Can you drive manual?
Rahip onları koca ve karı ilan etti.
- The priest pronounced them man and wife.
Onlar karı koca oldu.
- They became man and wife.
Hiç kimse kaç kişi öldüğünden emin değildi.
- No one is sure how many people died.
Hiç kimse hatasız değildir.
- No man is without his faults.
Bu vakitten sonra adam ve karısı birlikte o kadar mutlu yaşadılar ki onları görmek bir zevkti.
- From this time the man and his wife lived so happily together that it was a pleasure to see them.
Hayatım boyunca, tüm dünyada seyahat etmekten ve birçok farklı uluslarda çalışmaktan büyük zevk aldım.
- Throughout my life, I've had the great pleasure of travelling all around the world and working in many diverse nations.
O bir bayan olduğu için, bu yüzden o bir beyefendi.
- As she is a lady, so he is a gentleman.
Gerçek bir beyefendi bir bayanı bekletmemeli.
- A true gentleman must not keep a lady waiting.
Vay be, bu cümle de amma tantana kopardı.
- Boy, that sentence sure caused a kerfuffle.
Sami dostu olan itfaiyecilerle takılıyordu.
- Sami hanged out with his fellow fire fighters.
Fred tembel bir adam.
- Fred is a lazy fellow.
O, çok hoşgörülü bir adamdır.
- He is a very decent fellow.
Adamı örnek bir beyefendi olarak tanımladı.
- He described the man as a model gentleman.
Sen bir beyefendi ve bir bilim adamısın.
- You're a gentleman and a scholar.
Priscilla Chan, Mark Zuckerberg'in sevgilisidir.
- Priscilla Chan is the girlfriend of Mark Zuckerberg.
Gerçeği anlatmak gerekirse o benim sevgilim.
- To tell the truth, she is my girlfriend.
Yaşlı adam duymakta zorlanıyor.
- The old man was hard of hearing.
Sağlıklı olan adam sağlığın değerini bilmez.
- A healthy man does not know the value of health.
Sık sık siyahı ölümle ilişkilendiririz.
- We often associate black with death.
Biz politikacıları iki yüzlülük ile ilişkilendirmek eğilimindeyiz.
- We tend to associate politicians with hypocrisy.
Which of these phrases do you associate with the pictures?.
O, kadınları ciddiye almayan adam tipidir.
- He's the type of guy who doesn't take women very seriously.
O, kolay pes eden bir tip değildir.
- He is not the sort of guy who gives in easily.
Sanırım Tom siz arkadaşlarıyla iki gece peş peşe takılmak istemiyordu.
- I think Tom didn't want to hang out with you guys two nights in a row.
Siz çocuklar takılmak istemez misiniz?
- Don't you guys hang out?
I found one of the socks I wanted to wear, but I couldn't find its mate.
The pieces of the puzzle mate perfectly.
See.
He looked like an innocent child, smiling, wide-eyed, his cheeks plump and rosy, defying the object of his insults to take offence. For they were insults, Guy was in no doubt about that. Leonora's brother was implying that his name was far too upper-class for its possessor.
An associate member of the club.
She associates with her coworkers on weekends.
An associate editor.
Don't boy me!.
I like the boy.''.
Dost thou call me fool, boy?.
Here, boys, heel; yes, Bobby, show the puppies how, good boy!.
Steve is a boy of 16.
That's my boy.
When the 'dipenda' (independence movement) in Belgian Congo turned violent, the white colonisators' often materially privileged black domestic boys were mistrusted and often abused as collaborators.
Boy, I wish I could go to Canada!.
Me and my boy grew up together in Southside.
Hey, buddy, I think you dropped this.
They have been buddies since they were in school.
drinking buddies.
Dude don't know what's good for him.
I’m not a friend of cheap wine.
You’d better watch it, friend.
To make a function be a friend to a class, the reserved word friend precedes the function prototype.
One of the most used features of MySpace is the practice that is nicknamed friending. If you friend someone, then that person is added to your MySpace friends list, and you are added to their friends list.
Lo sluggish Knight the victors happie pray: / So fortune friends the bold .
The car my grandfather gave me only got ten miles per gallon.
- The car my grandfather gave me only got ten miles to the gallon.
The car my grandfather gave me only got ten miles to the gallon.
- The car my grandfather gave me only got ten miles per gallon.
Latrobe had extensive dealings with Jefferson, the most prominent gentleman-architect in the United States.
I'm going to meet my girl over there.''.
Amanda is a girl of 16.
Your girl turned up on our doorstep.
Stop being such a girl and punch back.
I wonder what those guys are doing with that cat?.
Old mate dropped by and we watched the cricket for a bit.
We were sitting at the bar when old mate came and asked us for a cigarette.
His horse won by three lengths.
- Onun atı üç boy farkla kazandı.
I walked the length of the street.
- Cadde boyunca yürüdüm.
Tom and Mary are about the same height.
- Tom ve Mary yaklaşık aynı boydalar.
Meg is about the same height as Ken.
- Meg Ken ile yaklaşık aynı boydadır.
Members of the tribe settled down along the river.
- Kabile üyeleri nehir boyunca yerleşti.
Members of that tribe settled along the river.
- O kabilenin üyeleri nehir boyunca yerleşti.
It's difficult to visualize four dimensions.
- Dört boyutluları hayal etmek zordur.
That adds a new dimension to our problem.
- O, sorunumuza yeni bir boyut kattı.
Dan doesn't know the extent of Linda's criminal history.
- Dan, Linda'nın suç tarihinin boyutunu bilmiyor.
Layla's letters revealed the extent of her racism.
- Leyla'nın mektupları onun ırkçılığının boyutlarını ortaya çıkardı.
Tom was small in stature.
- Tom boy olarak küçüktü.
I am not a dwarf. I am of short stature.
- Ben cüce değilim. Kısa boyluyum.
I have a full-length mirror in my bedroom.
- Yatak odamda bir boy aynası var.
Tom stood in front of a full-length mirror, looking at himself.
- Tom kendisine bakarak bir boy aynasının önünde durdu.
Do you have these shoes in my size?
- Bu ayakkabılardan benim boyutumda olanından sizde var mı?
A person's heart is approximately the same size as their fist.
- Bir insanın kalbi, yaklaşık olarak yumruğuyla aynı boyuttadır.
I wish I could figure out how to get my car painted without paying a lot of money.
- Keşke çok para ödemeden arabamı nasıl boyatacağımı bulabilsem.
Tom figured it would take him a full day to finish painting the garage.
- Tom garajı boyamayı bitirmenin onun bir gününü alacağını düşündü.
Welsh is an official language in Wales and Chubut.
- Galce, Galler ve Chubut'ta resmi bir dildir.
I like to speak Welsh.
- Galce konuşmayı seviyorum.
Welsh is an official language in Wales and Chubut.
- Galce, Galler ve Chubut'ta resmi bir dildir.
The United Kingdom is comprised of England, Scotland, Wales, and Northern Ireland.
- Birleşik Krallık; İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda'dan oluşur.
... You know, his running mate, Congressman Ryan, put forward a budget that reflects many of ...
... it's understood to be a voucher program. His running mate ' ...