Tom is being unreasonable.
- Tom mantıksız oluyor.
Tom thought Mary's offer was unreasonable.
- Tom Mary'nin teklifinin mantıksız olduğunu düşündü.
People sometimes make illogical decisions.
- İnsanlar bazen mantıksız kararlar verirler.
Everyone is illogical, except me. I know this because I am the only intelligent person in the world.
- Ben hariç herkes mantıksızdır. Bunu biliyorum, çünkü ben dünyadaki tek akıllı insanım.
Tom is being irrational.
- Tom mantıksız davranıyor.
He's stupid and irrational.
- O aptal ve mantıksız.
His story is too preposterous to be a lie.
- Onun hikayesi bir yalan olamayacak kadar çok mantıksız.
Tom's story is preposterous.
- Tom'un hikayesi mantıksız.
The sculptor said the work represented a window to the sky, but to me it looked like a senseless twisted piece of metal.
- Heykeltraş işin gökyüzüne açılan bir pencereyi temsil ettiğini söyledi, ama bana mantıksız eğri böğrü bir metal parçası gibi göründü.
It's absurd of you to do that.
- Onu yapman mantıksız.
I felt that the plan was unwise.
- Planın mantıksız olduğunu hissettim.
I think that would be very unwise.
- Çok mantıksız olacağını düşünüyorum.
Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
- Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.
That's reversing the logical order of things.
- Bu, şeylerin mantık sırasını ters çevirmedir.
You should be more reasonable.
- Daha mantıklı olmalısın.
Your suggestion seems reasonable.
- Önerin mantıklı görünüyor.