İnsanın iki ayağı vardır.
- The man has two feet.
İnsan gülebilen tek hayvandır.
- Man is the only animal that can laugh.
Odada kaç tane erkek çocuk var?
- How many boys are there in the room?
Kaç tane erkek kardeşin var?
- How many brothers do you have?
O sağlam genç bir adam.
- He is a robust young man.
Polis bir adamla sokakta konuştu.
- The policeman spoke to a man on the street.
İşçilerin çoğu açlıktan öldüler.
- Many of the workers died of hunger.
Fabrikaya birçok işçi alındı.
- Many men were hired at the factory.
Hiç kimse yaşamın anlamının ne olduğunu yanıtlayamaz; bu soru insanlık öncesine dayanıyor.
- No one man can answer what's the meaning of life; this question stands before all mankind.
Bu, bir kişi için küçük bir adımdır ama insanlık için dev bir sıçramadır.
- That's one small step for a man, one giant leap for mankind.
Bu, bir kişi için küçük bir adımdır ama insanlık için dev bir sıçramadır.
- That's one small step for a man, one giant leap for mankind.
Bir sürü kişi pandispanyayı fırınlanması zor sanmakta, ama yeterince yumurta kullanırsanız hiçbir şey sahiden ters gitmeyebilir.
- Many people think that sponge cake is difficult to bake, but if you use enough eggs, nothing can really go wrong.
Tom güvenebileceğiniz bir insan türü.
- Tom is the kind of man you can trust.
Tom sevdiğim insan türüdür.
- Tom is the kind of man I like.
Sendika yönetimle pazarlık yaptı.
- The union bargained with the management.
Sanal bellek çoklu görev çekirdekleri için geliştirilmiş bir bellek yönetim tekniğidir.
- Virtual memory is a memory management technique developed for multitasking kernels.
Bir uşak özel bir evde bir hizmetçi olarak çalışan adamdır.
- A manservant is a man who works as a servant in a private house.
Bu fabrika parçalardan bitmiş ürünlere kadar ölçünlenmiş entegre üretim sistemi kullanmaktadır.
- This factory uses an integrated manufacturing system standardized from parts on through to finished products.
Birçok biyometrik sistem parmak izi tarayıcısı tabanlıdır.
- Many biometric systems are based on the fingerprint scanner.
Bir erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer.
- The way to a man's heart is through his stomach.
Midesi dolu olan bir insan kimsenin aç olduğunu düşünmez.
- A man with a full belly thinks no one is hungry.
El ile sürebilir misin?
- Can you drive manual?
Bu adam benim kocam değil.
- This man is not my husband.
Onlar karı kocaymış gibi davranıyorlar.
- They pretend to be man and wife.
Hiç kimse tam olarak kaç kişinin kendilerini hippi kabul ettiklerini bilmez.
- No one knows exactly how many people considered themselves hippies.
Hiç kimse hatasız değildir.
- No man is without his faults.
Neden odun kesmekten büyük zevk alan bu kadar çok insan olduğunu biliyorum. Bu aktivitede sonuçları hemen anında görürsünüz. -- Albert EINSTEIN
- I know why there are so many people who love chopping wood. In this activity one immediately sees the results. -- Albert EINSTEIN
Bütün hayvanlar, insanın dışında, yaşamın asıl işinin ondan zevk almak olduğunu biliyor.
- All animals, except man, know that the principal business of life is to enjoy it.
Bir takım yıldızındaki bireysel yıldızlar birbirlerine çok yakın görünebilir fakat aslında onlar uzayda büyük mesafelerle ayrılabilir ve birbirleriyle hiç gerçek bağlantısı yoktur.
- The individual stars in a constellation may appear to be very close to each other, but in fact they can be separated by huge distances in space and have no real connection to each other at all.
Bireysel özgürlük demokrasinin temelidir.
- Individual freedom is the foundation of democracy.
İş yerindeki adamların karının seni başka bir kadın için terk ettiğini duyuncaya kadar bekle.
- Wait till the guys at work hear that your wife left you for another woman.
Niçin adamları topluyorsunuz?
- Why were you picking up guys?
Tom öyle herifleden nefret eder.
- Tom hates guys like that.
Hadi yakalayalım şu herifi.
- Come on let's catch that guy.
Benim en iyi dostum bir kitaptır.
- My best friend is a book.
Gerçek dostluk paha biçilmezdir.
- True friendship is priceless.
Bir centilmen böyle bir şey yapmazdı.
- A gentleman wouldn't do such a thing.
O hiç centilmen değil.
- He is not at all a gentleman.
Her insan bir bireydir.
- Each human being is an individual.
Bir bireyin hakları ve sorumlulukları vardır.
- An individual has rights and responsibilities.
Sir Harold kibar bir İngiliz beyefendisi.
- Sir Harold is a fine English gentleman.
İstasyonda güvenilir bir beyefendiyle karşılaştım.
- I met a certain gentleman at the station.
Biz rakibiz, ortak değil.
- We're competitors, not partners.
Sadece Tom'la ortak oldum.
- I just made Tom partner.
Saçma bir gece kulübündeyim, ahbap!
- I'm in a fricking nightclub, dude!
Parti harikaydı ahbap.
- That party was great, Dude.
Bana yardım ettiğin için teşekkürler, ahbap.
- Thank you for helping me, pal.
Onu izlesen iyi olur, ahbap.
- You'd better watch it, buddy.
Hiç çocukların var mı?
- Do you have any kids?
Annem ben çocukken öldü.
- My mother died when I was a kid.
Nehirde yüzen delikanlı kimdir?
- Who is the boy swimming in the river?
Bu, saatini bulan delikanlı.
- This is the boy who found your watch.
Süngerbob ve Patrick arkadaştır.
- Spongebob and Patrick are friends.
Arkadaşım Korece çalışıyor.
- My friend studies Korean.
Küçük oğlan hayvanat bahçesinde.
- The little boy is at the zoo.
Oğlana gönderilen mektupta ilginç bir öykü vardı.
- There was an interesting story in the letter to the boy.
Ağacın altında bazı erkek çocukları var.
- There are some boys under the tree.
Odada kaç tane erkek çocuk var?
- How many boys are there in the room?
Eşinizle nasıl tanıştınız?
- How did you meet your partner?
Güvercinler ömür boyu aynı eşle kalırlar.
- Pigeons stay with the same partner for life.
Erkek erkeğe konuşalım.
- Let's talk man to man.
Toplum ve birey birbirinden ayrılamazlar.
- Society and the individual are inseparable.
Acını hissediyorum, arkadaş.
- I feel your pain, buddy.
Eğer herkesle ve herhangi biriyle arkadaş olursan, çok geçmeden insanlar senin insanları memnun eden biri olduğunu düşünecekler.
- If you buddy up to everybody and anybody, pretty soon people will think you're just a people-pleaser.
Şirket birleşmeler ve diğer fırsatlar üzerinde çalışmak için 25 yeni ortak ekledi.
- The firm has added 25 new associates to work on mergers and other deals.
Dan, ortaklarına yalan söyledi.
- Dan lied to his associates.
O benim iş arkadaşımdır.
- He is my working mate.
Arkadaşlarını kendi istekleriyle seçmek istiyorlar.
- They want to choose their mates by their own will.
Parayı arkadaşımla yarı yarıya paylaştım.
- I halved the money with my pal.
Jiro Avustralya'daki mektup arkadaşı ile haberleşiyor.
- Jiro communicates with his pen pal in Australia.
Onun kişisel bir konuşma tarzı vardı.
- She had an individual style of speaking.
Küçük çocukları kaçıran insanlar hakkında duymak kanımı kaynatıyor.
- Hearing about people kidnapping little children just makes my blood boil.
Üç küçük çocuğum var.
- I have three young kids.
Neden kankam bir geri zekalı?
- Why is my buddy an idiot?
Sir Harold kibar bir İngiliz beyefendisi.
- Sir Harold is a fine English gentleman.
O mükemmel bir beyefendi.
- He is a perfect gentleman.
Fransızca çalışıyor olmalıyım ama siz arkadaşlarla takılmak daha eğlenceli.
- I should be studying French, but it's more fun hanging out with you guys.
Tüm yapmak istediğim siz çocuklarla takılmak.
- All I want to do is hang out with you guys.
O gerçekten hoş bir arkadaş fakat ondan hoşlanmıyorum.
- He's quite a nice fellow but I don't like him.
Kallben iyi bir arkadaştır.
- He was a good fellow at heart.
Büyük bir hata yaptın, kardeş.
- You made a big mistake, buddy.
Tom gibi insanlarla arkadaşlık etmem.
- I don't associate with people like Tom.
Japonların tanıdıklarına karşı çok cana yakın oldukları ve tanımadıklarına çok ilgisiz oldukları söyleniyor.
- It is said that the Japanese are very friendly to those that they know, and very indifferent to those they don't.
Onun birçok tanıdıklar ancak birkaç arkadaşı var.
- He has many acquaintances but few friends.
Tom çok erkeksi değil.
- Tom isn't very manly.
Çok güçlü, erkeksi ve tatlısın, sana nasıl direnebilirim?
- You're so strong, manly and sweet, how could I resist you?
Dr. Hellebrandt bu mükemmel üniversitede yardımcı doçenttir.
- Dr. Hellebrandt is an associate professor in that excellent university.
Tom sadece bir iş ortağı.
- Tom is just a business associate.
O, benim iş ortağımdı.
- He was my business associate.
Biz politikacıları iki yüzlülük ile ilişkilendirmek eğilimindeyiz.
- We tend to associate politicians with hypocrisy.
Üç iştirakçi yeni bir şirket kuracak.
- The three associates will set up a new company.
Tom Mary'nin o kadar cana yakın olacağını ummuyordu.
- Tom didn't expect Mary to be so friendly.
Erkek arkadaşım akıllı, yakışıklı, ve cana yakındır.
- My boyfriend is smart, handsome, and friendly too.
Adanın sakinleri cana yakındır.
- The inhabitants of the island are friendly.
Biz onu en yakın arkadaşlarımız arasında sayıyoruz.
- We number him among our closest friends.
Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
- Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
Daha genç çocuklarla uğraşmayın.
- Don't pick on younger kids.
Ben genç bir çocukken annem bana hikayeler okurdu.
- My mother used to read me stories when I was a young kid.
Futbol zorunlu olarak erkeklerle sınırlı değildir.
- Soccer is not necessarily confined to men.
Biz, erkekler kadınları beklemeye alışığız.
- We men are used to waiting for the women.
Bay Hawk nazik bir beyefendidir.
- Mr. Hawk is a kind gentleman.
Gerçek bir beyefendi bir bayanı bekletmemeli.
- A true gentleman must not keep a lady waiting.
Vay be, bu cümle de amma tantana kopardı.
- Boy, that sentence sure caused a kerfuffle.
Sami dostu olan itfaiyecilerle takılıyordu.
- Sami hanged out with his fellow fire fighters.
Fred tembel bir adam.
- Fred is a lazy fellow.
Böyle bir adamla tartışılmayacağını bilecek kadar akıllı olmalısın.
- He ought to know better than to quarrel with such a fellow.
Adamı örnek bir beyefendi olarak tanımladı.
- He described the man as a model gentleman.
Sen bir beyefendi ve bir bilim adamısın.
- You're a gentleman and a scholar.
every man for himself.
God created man male and female, after his own image, in knowledge, righteousness, and holiness, with dominion over the creatures.
The shipped was manned with a small crew.
Man the machine guns!.
He's more a man than any pair of rats of you in this here house.
I always wanted to be a guitar man on a road tour, but instead I'm a flag man on a road crew.
Some people prefer apple pie, but me, I'm a cherry pie man.
Geordie Giv'is a bottle of dog man!.
God can't be found in unsanctified imaginations or in the caricatures of pop culture. He is not The Man Upstairs. He does not help those who help themselves..
To Bertha this was a charm rather than a defect; his bashful candour touched her, and she compared it favourably with the foolish worldliness of the imaginary man about town whose dissipation she always opposed to her husband's virtues.
Speak unto the children of Israel, saying, If a woman have conceived seed, and born a man child: then she shall be unclean seven days; according to the days of the separation for her infirmity shall she be unclean.
for a certain faction of American women, the accent is swoon-worthy on its own. I will confess that the Darcy accent I concocted in my head while reading Pride and Prejudice for the first time was a huge contributor to my fictional man crush.
It's no secret that Texas has become my favorite college hoops team; my man-crush on Durant has reached the point that I should probably remain at least 100 yards away from him at all times.
Man, you crazy,” said Mikel. “ You just a straight up man ho, yo. You can’t be a playa for ever though.”.
When push came to shove he gave in almost immediately, showing that he was a man of straw after all.
It is not only the man on the street who is characterized by taking one's own system of relevance for granted. This holds true for the expert,.
I had to man up on their rover, and every time I went for the ball he tried to hit me.
Hey son, man up, ok? There will be time for tears later.
The man-about-town began to follow her, but along the other side of the boulevard, keeping his eyes trained on her.
Unisex styling gave the ‘man-bag’ its brief moment and many rough hewn embroidered denim and handtooled leather shoulder bags were worn by both sexes.
Since 1950 our agricultural output per man-hour has actually doubled!.
The man-machine system is a combination of people and equipment interacting to produce a desired result from given inputs. .
She had an open book on her knees and was pointing out something in it to Constantine who, dressed in a man-o'-war suit, lay at her feet. - The Dead, from Dubliners, by James Joyce.
Carlyle in his man-of-letters patronage missed the craft with which the angry Corn-Law rhymester rhymester of The Village Patriarch meant to reclaim the people’s half.
Man-portable missiles imperil both military, civilian aircraft.: An article from: National Defense by Sandra I. Erwin.
They'll have trouble playing a man-to-man against such a fast guard and tall center.
(Hypothetical:Sean Connery's eulogy) "Sean's characters represented the pinnacle of what every man inspires to be. Intelligent, courageous, persuasive, confident and the object of womens fantasies. Indeed Sean always played a true man's man.".
See.
He looked like an innocent child, smiling, wide-eyed, his cheeks plump and rosy, defying the object of his insults to take offence. For they were insults, Guy was in no doubt about that. Leonora's brother was implying that his name was far too upper-class for its possessor.
An associate member of the club.
She associates with her coworkers on weekends.
An associate editor.
Don't boy me!.
I like the boy.''.
Dost thou call me fool, boy?.
Here, boys, heel; yes, Bobby, show the puppies how, good boy!.
Steve is a boy of 16.
That's my boy.
When the 'dipenda' (independence movement) in Belgian Congo turned violent, the white colonisators' often materially privileged black domestic boys were mistrusted and often abused as collaborators.
Boy, I wish I could go to Canada!.
Me and my boy grew up together in Southside.
Hey, buddy, I think you dropped this.
They have been buddies since they were in school.
drinking buddies.
Dude don't know what's good for him.
I’m not a friend of cheap wine.
You’d better watch it, friend.
To make a function be a friend to a class, the reserved word friend precedes the function prototype.
One of the most used features of MySpace is the practice that is nicknamed friending. If you friend someone, then that person is added to your MySpace friends list, and you are added to their friends list.
Lo sluggish Knight the victors happie pray: / So fortune friends the bold .
I like to wear my skirts knee length.
- Eteklerimi diz boyu giymeyi severim.
His horse won by three lengths.
- Onun atı üç boy farkla kazandı.
Tom and Jim are the same height.
- Tom ve Jim aynı boydalar.
What is the average height of the players?
- Oyuncuların boy ortalaması nedir?
Members of that tribe settled along the river.
- O kabilenin üyeleri nehir boyunca yerleşti.
Those tribes inhabit the desert all year round.
- O kabileler tüm yıl boyunca çölde yaşarlar.
It's difficult to visualize four dimensions.
- Dört boyutluları hayal etmek zordur.
Tom comes from another dimension.
- Tom başka bir boyuttandır.
It is important to recognize the extent of one's ignorance.
- Birinin cehaletinin boyutunu bilmek önemlidir.
Dan doesn't know the extent of Linda's criminal history.
- Dan, Linda'nın suç tarihinin boyutunu bilmiyor.
Tom was small in stature.
- Tom boy olarak küçüktü.
I am not a dwarf. I am of short stature.
- Ben cüce değilim. Kısa boyluyum.
I have a full-length mirror in my bedroom.
- Yatak odamda bir boy aynası var.
Tom stood in front of a full-length mirror, looking at himself.
- Tom kendisine bakarak bir boy aynasının önünde durdu.
Your book is double the size of mine.
- Senin kitabın benimkinin boyutunun iki katı kadar.
A person's heart is approximately the same size as their fist.
- Bir insanın kalbi, yaklaşık olarak yumruğuyla aynı boyuttadır.
I wish I could figure out how to get my car painted without paying a lot of money.
- Keşke çok para ödemeden arabamı nasıl boyatacağımı bulabilsem.
Tom figured it would take him a full day to finish painting the garage.
- Tom garajı boyamayı bitirmenin onun bir gününü alacağını düşündü.
... These years of preparation have allowed man ...
... 1 00,000 years ago, man can move. ...