mallar

listen to the pronunciation of mallar
Türkisch - Englisch
(Hukuk) goods
wares

Every salesman sings the praises of his wares. - Her satıcı mallarından övgü ile bahseder.

He had to reduce the price of his wares. - O mallarının fiyatını düşürmek zorunda kaldı.

estates
mal
goods

Different countries import many goods. - Farklı ülkeler, pek çok mal ithal etmektedirler.

They sell imported goods at the shop. - Onlar dükkânda ithal mallar satıyorlar.

maddi olmayan mallar
(Ticaret) intagible goods
maddi mallar
(Ticaret) corporal goods
maddi mallar
(Ticaret) tangible property
mamul mallar
(Hukuk) manufactured goods
mal
commodity

Salt was a rare and costly commodity in ancient times. - Eski çağlarda tuz az bulunan ve maliyetli bir metaydı.

mal
{i} merchandise

The supermarket has a large stock of merchandise. - Süpermarketin büyük bir mal stoku var.

The more people buy a given item of merchandise, the higher its price. - İnsanlar malların belirli bir öğesini ne kadar çok alırsa, onun fiyatı o kadar yüksek olur.

mal
property, possession, assets; effects; wealth, riches; goods, commodity, merchandise; cattle, livestock; hash, heroin" " esrar; loose woman, slag; cock, prick
mal
asset

Tom put all of his assets in a blind trust. - Tom tüm mal varlığını bir kayyuma devretti.

Layla's assets were frozen. - Leyla'nın mal varlıkları donduruldu.

mal
possessions

Better to give up possessions than to live in discontent with others. - Başkaları ile hoşnutsuzluk içinde yaşamaktansa dünya malından vazgeçmek daha iyi.

Happiness isn't merely having many possessions. - Mutluluk sadece birçok mala sahip olmak değildir.

mal
chose
mal
property

Everyone has the right to own property alone as well as in association with others. - Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.

She defrauded me of my property. - O, benim mal varlığımı elimden aldı.

mal
ware
mal
holding

Tom was holding a small box of stuff. - Tom küçük bir malzeme kutusu tutuyordu.

mal
cattle; horses; water buffaloes
mal
(Konuşma Dili) scoundrel, bastard: Onun ne mal olduğunu şimdi anladım. I now see what a bastard he really is
mal
riches, wealth; assets
mal
slang goods, stuff (used for legally prohibited goods)
mal
a herd of cattle, horses, or water buffaloes
mal
(Hukuk) goods, property, commodity
mal
slang pretty woman, nice piece of merchandise
mal
slang money, dough
mal
property, possession
mal
invisible
mal
prick
mal
estate

He lives on his country estate. - O, malikhanesinde yaşar.

I don't know how to manage that large estate. - Öylesine büyük bir malikhâneyi nasıl idare edeceğimi bilmiyorum.

mal
hereditament
gayrimenkul mallar
(Askeri,Ticaret) immovable property
mal
(Kanun) freehold
mal
slag
mal
good

Different countries import many goods. - Farklı ülkeler, pek çok mal ithal etmektedirler.

People had more money to spend on new goods. - İnsanların yeni mallara harcamak için daha fazla parası vardı.

mal
(Kanun) issue

Cost is a bigger issue. - Maliyet daha büyük bir konudur.

mal
(Ticaret) article

These articles are all exempt from duty. - Bu mallar gümrük vergisinden muaftır.

mal
paper

Paper, glass and plastic are recyclable materials. - Kağıt, cam ve plastik geri dönüştürülebilir malzemelerdir.

Ten paper plates cost one dollar. - On kağıt tabağın maliyeti bir dolar eder.

mal
hash
mal
emission
mal
effects
mal
cattle
mal
(Argo) heroin
mal
assets

Tom put all of his assets in a blind trust. - Tom tüm mal varlığını bir kayyuma devretti.

This financial audit also includes an evaluation of the company's assets. - Bu mali denetim, aynı zamanda şirketin varlıklarının bir değerlendirmesini içerir.

mal
cock
mal
loose woman
menkul mallar
(Kanun) chattels
menkul mallar
(Ticaret) chattel
mevcut mallar
(Askeri) available assets
nihai mallar
(Ticaret) final goods
stok mallar
(Ticaret) stocks
taklit mallar
(Ticaret) counterfeit goods
tehlikeli mallar
dangerous goods
transit mallar
(Ticaret) goods in transit
mal
goods, merchandise
mal
wares

Every salesman sings the praises of his wares. - Her satıcı mallarından övgü ile bahseder.

He had to reduce the price of his wares. - O mallarının fiyatını düşürmek zorunda kaldı.

mal
havings
mal
livestock
antrepodaki mallar
bonded goods
bagaj trenine konan mallar
(Havacılık) luggage train goods
balyalanmış mallar
bale goods
birbirini tamamlayan mallar
(Ticaret) goods complementary
defolu mallar
(Teknik,Tekstil) defective fabrics
defolu mallar
(Ticaret) defective units
fantezi mallar
fancy goods
gümrüksüz mallar mağazası
duty free shop
hemen teslim edilen mallar
spot goods
hemen teslim edilen mallar
spots
ilkel mallar
(Ticaret) primary commodities
imalat safhasındaki mallar
(Ticaret) goods in process
imalat sürecindeki mallar
(Ticaret) materials in process
ithal ikamesi mallar
(Ticaret) import substitutes
kaliteli mallar
fancy goods
konsinye edilen mallar
(Ticaret) consignments
kusurlu mallar
(Ticaret) defective units
kültürel mallar
(Hukuk) cultural goods
kıt mallar
(Ticaret) scarce goods
mal
domain

Is that a public domain book? - O kamu malı bir kitap mı?

mal
{i} possession

Better to give up possessions than to live in discontent with others. - Başkaları ile hoşnutsuzluk içinde yaşamaktansa dünya malından vazgeçmek daha iyi.

Happiness isn't merely having many possessions. - Mutluluk sadece birçok mala sahip olmak değildir.

menkul mallar
movable goods
menkul mallar
(Hukuk) moveable property
menkul mallar vergisi
(Ticaret) personal property tax
misli mallar
(Kanun,Ticaret) fungible goods
nihai mallar
(Hukuk) finished goods
parti mallar
(Ticaret) batch goods
piyasa yönelik mallar
(Ticaret) market oriented goods
taşınır mallar
personal estate, personal property
taşınır mallar
chattels
tek tip mallar
(Ticaret) standardized goods
tekrar ihraç edilen mallar
re exports
tekrar ithal edilen mallar
reimports
topluluk dışı mallar
(Politika, Siyaset) non community goods
transit halinde olan mallar
(Ticaret) floating goods
yeniden ithal edilen mallar
reimport
zorunlu mallar
(Ticaret) emergency good
çalıntı mallar
spoils
örgü mallar
knitted fabrics
Türkisch - Türkisch
(Hukuk) EMVAL
mal
Orospu
mal
Esrar
mal
Birinin mülkiyeti altında bulunan büyükbaş hayvanların bütünü: "Boz atlar yağız değildi, artık; mallar erimiş, zayıflamıştı."- N. Araz
mal
Bayağı, aşağılık, kötü kimse
mal
Alınıp satılabilen her türlü ticaret eşyası, tüccar malı, emtia
mal
Bir kimsenin veya bir tüzel kişinin mülkiyeti altında bulunan, taşınır veya taşınmaz varlıkların bütünü: "Mal vardı, mülk vardı
MAL
(Osmanlı Dönemi) Fık: Bir kimsenin tasarrufunda bulunan kıymetli, lüzumlu şey. Varlık, servet, para, ticaret eşyası gibi
MAL
(Osmanlı Dönemi) (-) f. "Süren, sürülen, sarılan, takılan" anlamlarıyla terkibler yapılmada kullanılır. (Meselâ: Pâymal: Ayak altında çiğnenen)
mal
At vardı, araba vardı."- Ö. Seyfettin
Mal
(Osmanlı Dönemi) SÜMR
mal
Bir kimsenin veya bir tüzel kişinin mülkiyeti altında bulunan, taşınır veya taşınmaz varlıkların bütünü
mal
Ticaret malı
mal
Bayağı, aşağılık, kötü kimse: "İyi bir mal olsa buraya gönderirler miydi?"- R. H. Karay
mal
Birinin mülkiyeti altında bulunan büyükbaş hayvanların bütünü
Englisch - Türkisch

Definition von mallar im Englisch Türkisch wörterbuch

mal
(Tıp) Hastalık
mallar
Favoriten