Ummak bir strateji değildir.
- Hope is not a strategy.
Birini tanıyorum da ötekini değil.
- I know one of them but not the other.
Onun 100 dolardan az parası yok.
- He has not less than 100 dollars.
Penisiline alerjim yok.
- I am not allergic to penicillin.
Herkes Japonya'da artık kötü bir şey asla olmayacağını umuyor.
- Everyone is hoping nothing bad will ever happen in Japan.
Onun yardımı olmasaydı asla onu yapamazdın.
- If it had not been for her help, you would never have done it.
Katiyen yapmayacaksın.
- You'll do nothing of the kind.
Tüm gün katiyen bir şey yemedim.
- I ate absolutely nothing the whole day.
a grand mal seizure.
med-mal litigation.
These goods are free of duty.
- Bu mallar için gümrük vergisi yok.
Different countries import many goods.
- Farklı ülkeler, pek çok mal ithal etmektedirler.
Salt was a rare and costly commodity in ancient times.
- Eski çağlarda tuz az bulunan ve maliyetli bir metaydı.
We see that the real world is becoming a world of merchandise.
- Biz gerçek dünyanın malların bir dünyası olduğunu görüyoruz.
What do stores do with unsold merchandise?
- Mağazalar satılmamış malla ne yapar.
Tom put all of his assets in a blind trust.
- Tom tüm mal varlığını bir kayyuma devretti.
Layla's assets were frozen.
- Leyla'nın mal varlıkları donduruldu.
Happiness isn't merely having many possessions.
- Mutluluk sadece birçok mala sahip olmak değildir.
Better to give up possessions than to live in discontent with others.
- Başkaları ile hoşnutsuzluk içinde yaşamaktansa dünya malından vazgeçmek daha iyi.
This book costs 3,000 yen.
- Bu kitap 3000 yene mal olmaktadır.
It costs three dollars.
- O, üç dolara mal olmaktadır.
She defrauded me of my property.
- O, benim mal varlığımı elimden aldı.
Everyone has the right to own property alone as well as in association with others.
- Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.
Tom was holding a small box of stuff.
- Tom küçük bir malzeme kutusu tutuyordu.
He settled part of his estate on his son Robert.
- Mal varlığınının bir kısmını oğlu Robert'a bıraktı.
I don't know how to manage that large estate.
- Öylesine büyük bir malikhâneyi nasıl idare edeceğimi bilmiyorum.
Tom put all of his assets in a blind trust.
- Tom tüm mal varlığını bir kayyuma devretti.
He has over a million dollars in assets.
- Bir milyon doların üzerinde mal varlığı var.
People had more money to spend on new goods.
- İnsanların yeni mallara harcamak için daha fazla parası vardı.
Different countries import many goods.
- Farklı ülkeler, pek çok mal ithal etmektedirler.
Cost is a bigger issue.
- Maliyet daha büyük bir konudur.
These articles are all exempt from duty.
- Bu mallar gümrük vergisinden muaftır.
Ten paper plates cost one dollar.
- On kağıt tabağın maliyeti bir dolar eder.
Paper, glass and plastic are recyclable materials.
- Kağıt, cam ve plastik geri dönüştürülebilir malzemelerdir.
He has over a million dollars in assets.
- Bir milyon doların üzerinde mal varlığı var.
Tom put all of his assets in a blind trust.
- Tom tüm mal varlığını bir kayyuma devretti.
Every salesman sings the praises of his wares.
- Her satıcı mallarından övgü ile bahseder.
He had to reduce the price of his wares.
- O mallarının fiyatını düşürmek zorunda kaldı.
Is that a public domain book?
- O kamu malı bir kitap mı?
Happiness isn't merely having many possessions.
- Mutluluk sadece birçok mala sahip olmak değildir.
Better to give up possessions than to live in discontent with others.
- Başkaları ile hoşnutsuzluk içinde yaşamaktansa dünya malından vazgeçmek daha iyi.