Onunla ilgili ne yaparsın?
- What do you make of that?
Tom ve Mary, bununla ilgili ne yapacaklarından pek emin değildir.
- Tom and Mary aren't quite sure what to make of this.
Ben bu küçük odayla ilgili en iyisini yapmak zorundayım.
- I have to make the best of that small room.
Hatalar yapmak her zaman yanlış değildir.
- To make mistakes is not always wrong.
Kâr elde etmek için mücadele eden komisyoncular her zaman kitabına göre oynamıyorlar.
- Brokers struggling to make a profit don't always play by the book.
Fiyatlar düştüğünde hâlâ kâr elde etmek mümkündür.
- It is still possible to make a profit when prices are falling.
Annem bana nasıl osechi yapılacağını öğretti.
- My mother taught me how to make osechi.
Bu elektrikli süpürge çok gürültü yapıyor.
- This vacuum cleaner makes a lot of noise.
O bir fark yaratmak zorunda.
- That's got to make a difference.
Ben bir fark yaratmak istiyorum.
- I want to make a difference.
Tom işini nasıl daha başarılı yapacağına dair çeşitli fikirler ileri sürdü.
- Tom came up with various ideas on how to make his business more successful.
O, yüz çeşitten fazla ekmek yapmasını bilir.
- She knows how to make more than a hundred types of bread.
Sanırım Tom'un ev yapımı kurabiyeleri Mary'nin yaptıklarından daha iyi.
- I think Tom's homemade cookies are better than the ones Mary makes.
Tarihin gerçek yapımcıları kitlelerdir.
- The true makers of history are the masses.
Nasıl çalıştığını anlamak için ayrı şeyler almayı isterim.
- I like to take things apart to see what makes them tick.
Bazen iyice anlamak için hata yapmalısın.
- Sometimes you should sometimes make a mistake to be properly understood.
Akşam yemeği hazırlamak zorunda mısın?
- Do you have to make dinner?
Tom kendi öğle yemeğini hazırlamak için yeterli zamanını olmadığını söyledi.
- Tom said that he didn't have enough time to make his own lunch.
Kasımda yağ üretimi için zeytinler hasat edilir.
- In November, olives are harvested from the trees to make oil.
İşleri düzeltmek için yalnızca birkaç güne daha ihtiyacım var.
- I only need another few days to make things right.
İşleri düzeltmek için ne gerekiyorsa yapacağım.
- I'll do whatever it takes to make things right.
Bilgisayarımı güvende tutmak için gerekeni yapıyorum.
- I make sure to keep my computer secure.
Doğum gününde dilek tutmak bir Amerikan geleneğidir.
- It's an American tradition to make a wish on your birthday.
Japon marka bir saatim var. Çok dakiktir.
- I have a watch of Japanese make, which keeps very good time.
Araban hangi markadır? O bir Forddur.
- What make is your car? It is a Ford.
Ben bu kararı kolay bir biçimde vermedim.
- I didn't make this decision lightly.
İngilizce konuşurken hata yapmaktan korkmayın.
- Don't be afraid to make mistakes when speaking English.
İyi bir kız çocuğu, iyi bir eş yapacaktır.
- A good daughter will make a good wife.
Birçok insan onun nasıl kazanç elde edeceğini bilen yetenekli bir iş adamı olduğunu ifade etti.
- Many people stated he was a capable businessman who knew how to make a profit.
Haksız kazançlar kısa ömürlüdür.Gerçek para yapmanın tek yolu her kuruşu kazanmaktır.
- Ill-gotten gains are short-lived. The only way to make real money is to earn every penny.
Tom iyi bir yaşam sağlamaktadır.
- Tom makes a good living.
O iyi bir yaşam sağlamaktadır.
- She makes a good living.
Bir rezervasyon yaptırmak istiyorum.
- I'd like to make a reservation.
Rezervasyon yaptırmak zorundasın.
- You have to make a reservation.
Verimli bir FBI ajanı görevlerini yürütme hakkında bir şey söylemiyor.
- An efficient FBI agent does not make any bones about carrying out his duties.
Bu elektrikli süpürge çok gürültü yapıyor.
- This vacuum cleaner makes a lot of noise.
Amerika Birleşik Devletleri'nde, elektriğimizin % 39'unu kömür sağlar.
- In the United States, coal makes 39% of our electricity.
Tom Boston'da iken Mary'yi ziyaret etmek için zaman ayırmış olabilir.
- Tom managed to make time to visit Mary while he was in Boston.
Ülke, dış ticaret açığını telafi etmek için çok çabalıyor.
- The country is trying hard to make up for her trade deficit.
I made over twenty miles that day, for I was now hardened to fatigue and accustomed to long hikes, having spent considerable time hunting and exploring in the immediate vicinity of camp.
To make like a deer caught in the headlights.
His past mistakes don’t make him a bad person.
What make of car do you drive?.
She married into wealth. She has it made.
This makes the third infraction.
The camera was of German make.
David Sinclair: (walking) Almost at Seventh; I should have a visual any second now. (rounds a corner, almost collides into Kaleed Asan) Damn, that was close.Don Eppes: David, he make you?David Sinclair: No, I don't think so.
Th'Elfe therewith astownd, / Vpstarted lightly from his looser make, / And his vnready weapons gan in hand to take.
I was made to feel like a criminal.
We should make Cincinnati by 7 tonight.
Scotch will make you a man.
We’ll make a man out of him yet.
Henry Hill: Paulie's gonna make you?.
The ship could make 20 knots an hour in calm seas.
... scientist, Sir Isaac Newton. Well, Edmund Haley asked Newton, "What do you make of this ...