Bu masa ağaçtan yapılmıştır.
- This table is made out of wood.
Bu masa tahtadan yapılmıştır.
- This table is made of wood.
Tereyağı sütten yapılır.
- Butter is made from milk.
Tereyağı kaymaktan yapılır.
- Butter is made from cream.
Bira şişeleri camdan yapılır.
- Bottles of beer are made of glass.
Tereyağı kaymaktan yapılır.
- Butter is made from cream.
Bu ürün Çin'de üretilmiştir.
- This product was made in China.
Tom ne yapmamızı beklediğini oldukça netleştirdi.
- Tom made it quite clear what he expected us to do.
Tom aynı hatayı tekrar yapmayacağına dair kendine bir söz verdi.
- Tom made a promise to himself that he would never make the same mistake again.
Hatalar yapmaktan korkmayın.
- Don't be afraid to make a mistake.
Hatalar yapmak her zaman yanlış değildir.
- To make mistakes is not always wrong.
Birçok insan bu hikayenin düzmece olduğuna inanmak istemiyordu.
- Many people did not want to believe that this story was made up.
Tom'un düşüncesi uyduruk.
- Tom's mind is made up.
Amerika 50 eyaletten oluşmaktadır.
- The United States is made up of 50 states.
Amerika 50 eyaletten oluşmaktadır.
- America is made up of 50 states.
Bira şişeleri camdan yapılır.
- Bottles of beer are made of glass.
Etnik İran gıdalarında, sütten yapılan birçok ürün görebilirsiniz.
- In ethnic Iranian foods, you can see many products which are made of milk.
Bu tabure, deri ve tahtadan yapılmıştır.
- This stool is made up of leather and wood.
O, eğitim yapmak için Amerika'ya gitmeye karar verdi.
- She has made up her mind to go to America to study.
Kongre tarafından yapılan planlara uyuyorum.
- I'm following the plans made by congress.
Başkan tarafından yapılan konuşma taraftarlarını mutlu etti.
- The speech made by the president yesterday delighted his supporters.
Kâr elde etmek için mücadele eden komisyoncular her zaman kitabına göre oynamıyorlar.
- Brokers struggling to make a profit don't always play by the book.
Fiyatlar düştüğünde hâlâ kâr elde etmek mümkündür.
- It is still possible to make a profit when prices are falling.
Nasıl bir radyo yapılacağını bilir.
- He knows how to make a radio.
Bu elektrikli süpürge çok gürültü yapıyor.
- This vacuum cleaner makes a lot of noise.
Bununla ilgili bir sorun yaratmak istemiyorum.
- I don't want to make an issue of it.
O bir fark yaratmak zorunda.
- That's got to make a difference.
O, yüz çeşitten fazla ekmek yapmasını bilir.
- She knows how to make more than a hundred types of bread.
Hangi çeşit bilgisayar kullanıyorsun?
- What make of computer do you use?
Oxford İngilizce Sözlük'ün yapımcılarına göre İngilizce dilinde 800.000 'den fazla sözcük vardır.
- According to the makers of the Oxford English Dictionary, there are over 800,000 words in the English language.
Tarihin gerçek yapımcıları kitlelerdir.
- The true makers of history are the masses.
Nasıl çalıştığını anlamak için ayrı şeyler almayı isterim.
- I like to take things apart to see what makes them tick.
Bazen iyice anlamak için hata yapmalısın.
- Sometimes you should sometimes make a mistake to be properly understood.
Akşam yemeği hazırlamak zorunda mısın?
- Do you have to make dinner?
Tom kendi öğle yemeğini hazırlamak için yeterli zamanını olmadığını söyledi.
- Tom said that he didn't have enough time to make his own lunch.
Kasımda yağ üretimi için zeytinler hasat edilir.
- In November, olives are harvested from the trees to make oil.
Kötü bir anlaşmayı elden geldiği kadar düzeltmek zorundaydık.
- We had to make the best of a bad deal.
İşleri düzeltmek için yalnızca birkaç güne daha ihtiyacım var.
- I only need another few days to make things right.
Bilgisayarımı güvende tutmak için gerekeni yapıyorum.
- I make sure to keep my computer secure.
Doğum gününde dilek tutmak bir Amerikan geleneğidir.
- It's an American tradition to make a wish on your birthday.
Araban hangi markadır? O bir Forddur.
- What make is your car? It is a Ford.
Japon marka bir saatim var. Çok dakiktir.
- I have a watch of Japanese make, which keeps very good time.
Ben bu kararı kolay bir biçimde vermedim.
- I didn't make this decision lightly.
Öğretmen kızgın, bu nedenle lütfen sınıfta gürültü yapmayın!
- The teacher is angry, so please do not make noise in the classroom!
İngilizce konuşurken hata yapmaktan korkmayın.
- Don't be afraid to make mistakes when speaking English.
Yapı, çelik iskelet üzerine betondan yapılacaktır.
- The building will be made of concrete on a steel framework.
Geleceğin gökdelenleri ahşaptan yapılacaktır.
- The skyscrapers of the future will be made of wood.
Haksız kazançlar kısa ömürlüdür.Gerçek para yapmanın tek yolu her kuruşu kazanmaktır.
- Ill-gotten gains are short-lived. The only way to make real money is to earn every penny.
Biz hiç kimsenin kendi kısa vadeli kazançları için Amerikan halkından yararlanmadıklarından emin olacağız.
- We're gonna make sure that no one is taking advantage of the American people for their own short-term gain.
Senin çocuklarının güvende olmalarını sağlamak için gücüm dahilinde her şeyi yapacağım.
- I'll do everything within my power to make sure your children are safe.
Onların evde kalmasını sağlamak için çok uğraştım fakat onlar beni dinlemeyi reddettiler.
- I tried hard to make them stay home, but they refused to listen to me.
Bu akşam için rezervasyon yaptırmak istiyorum.
- I'd like to make a reservation for tonight.
Yarın golf oynamak için bir rezervasyon yaptırmak istiyorum.
- I'd like to make a reservation to play golf tomorrow.
Verimli bir FBI ajanı görevlerini yürütme hakkında bir şey söylemiyor.
- An efficient FBI agent does not make any bones about carrying out his duties.
Amerika Birleşik Devletleri'nde, elektriğimizin % 39'unu kömür sağlar.
- In the United States, coal makes 39% of our electricity.
Bu elektrikli süpürge çok gürültü yapıyor.
- This vacuum cleaner makes a lot of noise.
Hastanedeki kötü deneyimlerini telafi etmek için, Tom içmesi gerekenden biraz daha fazla içti.
- To make up for his unpleasant experiences in the hospital, Tom drank a little more than he should have.
Kaybı telafi etmek zorundaydım.
- I had to make up for the loss.
John already had two pair, aces and threes; he had a made hand.
Courtnall has it made in the shade now, big money, owns restaurants and a spiffy log cabin on a cliff over the crashing ocean.
I had no money, but if I could only find workable country, I might stock it with borrowed capital, and consider myself a made man.
I was made-up when the local team won.
He have me a made-up story of the events.
The clown was made-up hours before the show.
The front page was made-up but had to be changed at the last minute.
I made over twenty miles that day, for I was now hardened to fatigue and accustomed to long hikes, having spent considerable time hunting and exploring in the immediate vicinity of camp.
To make like a deer caught in the headlights.
His past mistakes don’t make him a bad person.
What make of car do you drive?.
She married into wealth. She has it made.
This makes the third infraction.
The camera was of German make.
David Sinclair: (walking) Almost at Seventh; I should have a visual any second now. (rounds a corner, almost collides into Kaleed Asan) Damn, that was close.Don Eppes: David, he make you?David Sinclair: No, I don't think so.
Th'Elfe therewith astownd, / Vpstarted lightly from his looser make, / And his vnready weapons gan in hand to take.
I was made to feel like a criminal.
We should make Cincinnati by 7 tonight.
Scotch will make you a man.
We’ll make a man out of him yet.
Henry Hill: Paulie's gonna make you?.
The ship could make 20 knots an hour in calm seas.
... make changes to that. The President has made education reform one of his key priorities, ...
... and made most of the promises that ...