He spent hours perfecting his air guitar skills.
- Hayali gitar becerilerini mükemmelleştirmek için saatler harcadı.
He is a perfect gentleman.
- O, mükemmel bir centilmendir.
The two men understood one another perfectly, and had a mutual respect for each other's strong qualities.
- İki insan birbirlerini mükemmel şekilde anlıyorlardı, ve birbirlerinin güçlü niteliklerine karşılıklı saygıları vardı.
She is excellent at making speeches.
- O, konuşmalar yapmada mükemmeldir.
He has excellent reflexes.
- O, mükemmel reflekslere sahip.
Linux Deepin is another wonderful Linux distribution.
- Linux Deepin başka bir mükemmel Linux dağıtımıdır.
The appliance is wonderfully simple to operate.
- Cihazı çalıştırmak mükemmelce basittir.
Norwegian reggae is very cool. Simply excellent.
- Norveç Reggae'si çok harika. Sadece mükemmel.
I think it looks classy.
- Sanırım bu mükemmel görünüyor.
It goes without saying that he is a superb pianist.
- O'nun mükemmel bir piyanist olduğunu söylemeye gerek yok.
The American economy is in solid shape.
- Amerikan ekonomisi mükemmel durumdadır.
The best part of beauty is that which no picture can express.
- Güzelliğin en mükemmel tarafı, hiçbir resimle tarif edilememesidir.
She is a woman of great beauty.
- O, mükemmel güzelliğe sahip bir kadındır.
He became a brilliant scholar but only at the expense of his health.
- Sağlığı pahasına mükemmel bir bilim adamı oldu.
Tom's idea is brilliant.
- Tom'un fikri mükemmel.
Prices here are out of this world.
- Burada fiyatlar mükemmeldir.
I think you'd look distinguished with a beard.
- Bir sakalla mükemmel görüneceğini düşünüyorum.
The telescope's mirror needs to be perfectly smooth.
- Teleskobun aynasının mükemmel biçimde pürüzsüz olması gerek.
Her skin is perfectly smooth.
- Onun cildi mükemmel bir şekilde yumuşak.
It is no exaggeration to say that he is a first-rate writer.
- Onun mükemmel bir yazar olduğunu söylemek abartı değildir.
He's making it clear that he's an ideal husband.
- O, mükemmel bir koca olduğunu açıklığa kavuşturuyor.
It is no exaggeration to say that he is a first-rate writer.
- Onun mükemmel bir yazar olduğunu söylemek abartı değildir.
At first, he seemed like the perfect guy.
- İlk başta mükemmel bir adam gibi görünüyordu.
I think you'd look distinguished with a beard.
- Bir sakalla mükemmel görüneceğini düşünüyorum.
That sounds like an excellent idea.
- Bu mükemmel bir fikir gibi görünüyor.
Tom speaks flawless Japanese.
- Tom mükemmel Japonca konuşur.
You're absolutely perfect, in every way.
- Her şekilde, kesinlikle mükemmelsin.
Tom's impeccable manners made a big impression on Mary's parents.
- Tom'un mükemmel ahlakı, Meryem'in anne babasında büyük bir intiba bıraktı.
Tom speaks impeccable English.
- Tom mükemmel İngilizce konuşur.
We got along famously.
- Biz mükemmel bir biçimde geçindik.
I feel perfectly fine.
- Mükemmel iyi hissediyorum.
Only a few students get perfect grades in Chinese Classics.
- Çin Klasiklerinde sadece birkaç öğrenci mükemmel notlar alır.
We got along famously.
- Biz mükemmel bir biçimde geçindik.
We were pretty thorough.
- Biz oldukça mükemmeldik.
I appreciate the thoroughness of your report.
- Ben raporunun mükemmelliğini takdir ediyorum.
That's an excellent choice.
- O mükemmel bir seçim.
They are in great condition.
- Onlar mükemmel durumdalar.
In my opinion, soccer is a great sport.
- Bence, futbol mükemmel bir spor.
It goes without saying that he is a superb pianist.
- O'nun mükemmel bir piyanist olduğunu söylemeye gerek yok.
A perfect knowledge of a few writers and a few subjects is more valuable than a superficial one of a great many.
- Birkaç yazar ve birkaç konuyla ilgili mükemmel bir bilgi birçoklarıyla ilgili yüzeysel olan birinden çok daha değerlidir.