Definition von mükemmelleştirilmiş im Türkisch Englisch wörterbuch
- perfect
- Having both male (stamens) and female (carpels) parts
- To take an action, usually the filing of a document in the correct venue, that secures a legal right
perfect an appeal; perfect an interest; perfect a judgment.
- {v} to complete, smith, instruct fully
- {n} complete, blameless, pure, holy, safe
- without qualification; used informally as (often pejorative) intensifiers; "an arrant fool"; "a complete coward"; "a consummate fool"; "a double-dyed villain"; "gross negligence"; "a perfect idiot"; "pure folly"; "what a sodding mess"; "stark staring mad"; "a thoroughgoing villain"; "utter nonsense"
- a tense of a verb that indicates an action has been completed in the past "I have been perfected" is in the perfect tense
- a tense of verbs used in describing action that has been completed (sometimes regarded as perfective aspect)
- {f} refine; improve; complete; make faultless
- Excellent and delightful in all respects
- H8003 shalem, shaw-lame'; from H7999; complete (lit or fig ); espec friendly: --full, just, made ready, peaceable, perfect (-ed), quiet, Shalem [by mistake for a name], whole
- A number is perfect if sigma(n) = 2n, or, equivalently, if index(n) = 2 Another way of saying this is that sum of the proper divisors of n equals n Contrast abundant, deficient Every multiple of a perfect number other than itself is abundant, and every proper divisor is deficient A Mersenne prime multiplied by the preceding power of two is a perfect number; i e , if 2^p - 1 is prime, then (2^p - 1)*2^(p - 1) is perfect All even perfect numbers are of this form; it is not known if there any odd perfect numbers
- make perfect or complete; "perfect your French in Paris!" precisely accurate or exact; "perfect timing" being complete of its kind and without defect or blemish; "a perfect circle"; "a perfect reproduction"; "perfect happiness"; "perfect manners"; "a perfect specimen"; "a perfect day
- emphasis If you say that something is perfect for a particular person, thing, or activity, you are emphasizing that it is very suitable for them or for that activity. Carpet tiles are perfect for kitchens because they're easy to take up and wash So this could be the perfect time to buy a home. = ideal
- Something that is perfect is as good as it could possibly be. He spoke perfect English Hiring a nanny has turned out to be the perfect solution Nobody is perfect
- A perfect fluid is defined as a fluid with zero viscosity (i e inviscid)
- To make perfect; to improve or hone
- Having both functional stamens and pistils
- Representing a completed action
- The perfect tenses of a verb are the ones used to talk about things that happened or began before a particular time, as in `He's already left' and `They had always liked her'. The present perfect tense is sometimes called the perfect tense. see also future, present perfect, past perfect. to make something as good as you are able to
- mükemmel
- perfect
My sister has perfect vision.
- Kız kardeşim mükemmel görüşe sahiptir.
He is far from perfect.
- O mükemmel olmaktan uzaktır.
- mükemmel
- {s} excellent
Your excellent work puts me to shame.
- Mükemmel işin beni utandırır.
He has excellent reflexes.
- O, mükemmel reflekslere sahip.
- mükemmel
- {s} splendid
- mükemmel
- wonderful
Linux Deepin is another wonderful Linux distribution.
- Linux Deepin başka bir mükemmel Linux dağıtımıdır.
The appliance is wonderfully simple to operate.
- Cihazı çalıştırmak mükemmelce basittir.
- mükemmel
- cool
Norwegian reggae is very cool. Simply excellent.
- Norveç Reggae'si çok harika. Sadece mükemmel.
- mükemmel
- perfect, excellent, exquisite, glittering, superb, impeccable, faultless, prodigous, consummate, fabulous, terrific, smashing
- mükemmel
- accomplished
- mükemmel
- classy
I think it looks classy.
- Sanırım bu mükemmel görünüyor.
- mükemmel
- dreamful
- mükemmel
- {s} elegant
- mükemmel
- {s} triumphant
- mükemmel
- {s} superb
It goes without saying that he is a superb pianist.
- O'nun mükemmel bir piyanist olduğunu söylemeye gerek yok.
- mükemmel
- {s} solid
The American economy is in solid shape.
- Amerikan ekonomisi mükemmel durumdadır.
- mükemmel
- banner
- mükemmel
- ducky
- mükemmel
- complete
- mükemmel
- nice
- mükemmel
- slap-up
- mükemmel
- quintessential
- mükemmel
- spiffing
- mükemmel
- (Konuşma Dili) like a charm
- mükemmel
- (deyim) far out
- mükemmel
- (Argo) kickass
- mükemmel
- (Argo) corker
- mükemmel
- ripping
- mükemmel
- (Argo) beaut
The best part of beauty is that which no picture can express.
- Güzelliğin en mükemmel tarafı, hiçbir resimle tarif edilememesidir.
She is a woman of great beauty.
- O, mükemmel güzelliğe sahip bir kadındır.
- mükemmel
- gilt
- mükemmel
- first-class
- mükemmel
- brilliant
Tom's idea is brilliant.
- Tom'un fikri mükemmel.
His invention is brilliant!
- Onun buluşu mükemmel!
- mükemmel
- doozy
- mükemmel
- (Konuşma Dili) in the front rank
- mükemmel
- scrumptious
- mükemmel
- sketchiness
- mükemmel
- (deyim) in mint condition
- mükemmel
- (Konuşma Dili) bully for you
- mükemmel
- all round
- mükemmel
- noble
- mükemmel
- no mean
- mükemmel
- out of this world
Prices here are out of this world.
- Burada fiyatlar mükemmeldir.
- mükemmel
- distinguished
I think you'd look distinguished with a beard.
- Bir sakalla mükemmel görüneceğini düşünüyorum.
- mükemmel
- parexcellence
- mükemmel
- divine
- mükemmel
- eximious
- mükemmel
- smooth
The telescope's mirror needs to be perfectly smooth.
- Teleskobun aynasının mükemmel biçimde pürüzsüz olması gerek.
Her skin is perfectly smooth.
- Onun cildi mükemmel bir şekilde yumuşak.
- mükemmel
- aureateaurated
- mükemmel
- point-device
- mükemmel
- (Argo) ripper
- mükemmel
- first-rate
It is no exaggeration to say that he is a first-rate writer.
- Onun mükemmel bir yazar olduğunu söylemek abartı değildir.
- mükemmel
- smashing
- mükemmel
- ideal
He's making it clear that he's an ideal husband.
- O, mükemmel bir koca olduğunu açıklığa kavuşturuyor.
- mükemmel
- golden
- mükemmel
- (Argo) grouse
- mükemmel
- (Argo) keen
- mükemmel
- exquisite
- mükemmel
- slap up
- mükemmel
- immense
- mükemmel
- first
At first, he seemed like the perfect guy.
- İlk başta mükemmel bir adam gibi görünüyordu.
It is no exaggeration to say that he is a first-rate writer.
- Onun mükemmel bir yazar olduğunu söylemek abartı değildir.
- mükemmel
- masterly
- mükemmel
- sovereign
- mükemmel
- ethel
- mükemmel
- all-around
- mükemmel
- foolproof
- mükemmel
- (Konuşma Dili) like a dream
- mükemmel
- sharp
- mükemmel
- jolly good
- mükemmel
- unerring
- mükemmel
- distinguish
I think you'd look distinguished with a beard.
- Bir sakalla mükemmel görüneceğini düşünüyorum.
- mükemmel
- sound
That sounds like an excellent idea.
- Bu mükemmel bir fikir gibi görünüyor.
- mükemmel
- distingue
- mükemmel
- distinguishing
- mükemmel
- (Konuşma Dili) top hole
- mükemmel
- (Argo) ace
- mükemmel
- (deyim) a1
- mükemmel
- topping
- mükemmel
- spiffy
- mükemmel
- wondering
- mükemmel
- glorious
- mükemmel
- (Argo) pretty spiffy
- mükemmel
- {s} dandy
- mükemmel
- (Argo) rip snorter
- mükemmel
- {s} capital
- mükemmel
- flawless
Tom speaks flawless Japanese.
- Tom mükemmel Japonca konuşur.
- mükemmel
- ambrosial
- mükemmel
- splendent
- mükemmel
- beyond reproach
- mükemmel
- glittering
- mükemmel
- absolute
You're absolutely perfect, in every way.
- Her şekilde, kesinlikle mükemmelsin.
- mükemmel
- wondrous
- mükemmel
- fabulous
- mükemmel
- spectacular
- mükemmel
- ultimate
- mükemmel
- impeccable
Tom's impeccable manners made a big impression on Mary's parents.
- Tom'un mükemmel ahlakı, Meryem'in anne babasında büyük bir intiba bıraktı.
Tom speaks impeccable English.
- Tom mükemmel İngilizce konuşur.
- mükemmel
- terrific
- mükemmel
- gilt-edged
- mükemmel
- high-class
- mükemmel
- topnotch
- mükemmel
- above reproach
- mükemmel
- prodigious
- mükemmel
- immaculate
- mükemmel
- grand
- mükemmel
- bully
- mükemmel
- champion
- mükemmel
- classical
- mükemmel
- to a turn
- mükemmel
- all around
- mükemmel
- faultless
- mükemmel
- beyond praise
- mükemmel
- that takes the cake
- mükemmel
- the dandy
- mükemmel
- famous
We got along famously.
- Biz mükemmel bir biçimde geçindik.
- mükemmel
- copybook
- mükemmel
- par excellence
- mükemmel
- fine
I feel perfectly fine.
- Mükemmel iyi hissediyorum.
- mükemmel
- classic
Only a few students get perfect grades in Chinese Classics.
- Çin Klasiklerinde sadece birkaç öğrenci mükemmel notlar alır.
- mükemmel
- commanding
- mükemmel
- unique
- mükemmel
- consummate
- mükemmel
- famously
We got along famously.
- Biz mükemmel bir biçimde geçindik.
- mükemmel
- perfect, complete in every respect, consummate, excellent, superb
- mükemmel
- dreamy
- mükemmel
- alpha plus
- mükemmel
- {s} tiptop
- mükemmel
- to the nines
- mükemmel
- bang up
- mükemmel
- hairy
- mükemmel
- {s} thorough
I appreciate the thoroughness of your report.
- Ben raporunun mükemmelliğini takdir ediyorum.
We were pretty thorough.
- Biz oldukça mükemmeldik.
- mükemmel
- {s} thoroughgoing
- mükemmel
- thoroughpaced
- mükemmel
- {s} splendiferous
- mükemmel
- prize
- mükemmel
- choice
That's an excellent choice.
- O mükemmel bir seçim.
- mükemmel
- {s} finished
- mükemmel
- {s} great
They are in great condition.
- Onlar mükemmel durumdalar.
She is a woman of great beauty.
- O, mükemmel güzelliğe sahip bir kadındır.
- mükemmel
- {s} superlative
- mükemmel
- {s} super
It goes without saying that he is a superb pianist.
- O'nun mükemmel bir piyanist olduğunu söylemeye gerek yok.
A perfect knowledge of a few writers and a few subjects is more valuable than a superficial one of a great many.
- Birkaç yazar ve birkaç konuyla ilgili mükemmel bir bilgi birçoklarıyla ilgili yüzeysel olan birinden çok daha değerlidir.
- mükemmel
- groove