Aynı şekilde, sıradan insanların böylesine lüks malları satın almaya parasal güçleri yetemez.
- As it is, ordinary people cannot afford to purchase such luxuries.
Bir kralın kızı olarak düşünülen ve büyük lüks içinde yetiştirilen Eleanor kocasıyla bu tersliği paylaşmaya karar verdi.
- Eleanor though the daughter of a king and brought up in the greatest luxury determined to share misfortune with her husband.
O lüks içinde yaşardı.
- She used to live in luxury.