Teşhir vitrine bakmaktan vazgeçti.
- She stopped looking at the show window.
Sabah güneşi bakmak için çok parlak.
- The morning sun is too bright to look at.
Tom yiyecek bir şey aramak için dışarı çıktı.
- Tom went out to look for something to eat.
Bir iş aramak için New York'a geldi.
- He came to New York in order to look for a job.
O, etrafına bakınmaktan başka bir şey yapmadı.
- She did nothing but look around.
Düşünmek ve etrafa bakınmak için çocukluğum sırasında buraya sıklıkla gelirdim.
- During my childhood, I used to come here frequently, look around and think.
Sen yokken evine göz kulak olmak için elimden geleni yapacağım.
- I'll try my best to look after your house while you're away.
Tom annesine göz kulak olmak zorunda.
- Tom has to look after his mother.
Görünüşünden memnun musun?
- Are you happy with how you look?
Bir kişiyi görünüşüyle yargılamamalısın.
- You shouldn't judge a person by his looks.
Tom, John'un Mary'ye bakış tarzını sevmiyor.
- Tom doesn't like the way John looks at Mary.
Yüzünde dalgın bir bakışı vardı.
- She has an absent look on her face.
Kitabı bulmaya çalışmak için birçok dükkana gittim.
- I went to many shops to look for the book.
Yeni kelimeleri sözlükte aramak iyi bir alışkanlıktır.
- It is a good habit to look up new words in a dictionary.
Arkadaşım 18'indeymiş gibi göstermek için kimliğinde oynama yaptı.
- My friend doctored his ID to make it look like he was 18.
O kendini daha uzun göstermek için yüksek topuklu ayakkabılar giyiyor.
- She wears high heels to make herself look taller.
Bunu incelemek istiyorum.
- I want to look into this.
Dedektif meseleyi derhal incelemek için söz verdi.
- The detective promised to look into the matter right away.
O, postere bakmak için durakladı.
- He paused to look at the poster.
Tom arabaya yakından bakmak için durdu.
- Tom stopped to take a close look at the car.
Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
- Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
Onun yokluğunda bebeğine bakmamı rica etti.
- She asked me to look after her baby in her absence.
Dikkat! Gelen bir araba var.
- Look out! There's a car coming.
Vahşi köpeğe dikkat edin!
- Look out for the wild dog!
Tom aptal görünmek istemiyor.
- Tom doesn't want to look foolish.
Erkekler erkeksi görünmek isterler.
- Men like to look masculine.
Tom Mary'ye bakmak zorunda.
- Tom has to look after Mary.
Çocuklara bakmak için yardım edebilir misin?
- Can you help look after the kids?
O, etrafına bakınmaktan başka bir şey yapmadı.
- She did nothing but look around.
Lütfen ne zaman isterseniz içeri gelip sergimize bir göz atmak için tereddüt etmeyin.
- Please do feel free to come in and take a look at our exhibition anytime.
Pul koleksiyonuna bir göz atmak istiyorum.
- I'd like to have a look at your stamp collection.
Sadece fakir olduğu için ona tepeden bakma.
- Don't look down on him merely because he is poor.
Yoksul insanlara tepeden bakma.
- Don't look down on poor people.
Tom yiyecek bir şey aramak için dışarı çıktı.
- Tom went out to look for something to eat.
Niçin Tom'u aramıyorsun?
- Why don't you look for Tom?
Tom sana uğramamı istedi.
- Tom asked me to look in on you.
Özel dedektifler tuhaf davaları araştırmak için kiralanırlar.
- Private detectives were hired to look into the strange case.
Onlar kazanın nedenlerini araştırmak için anlaştılar
- They agreed to look into the causes of the accident.
Bunun içine bakmak ister misin?
- Do you want to look into it?
Bu resme her bakışımda, babamı hatırlarım.
- Every time I look at this picture, I think of my father.
Çocukken çimin üstünde sırtüstü uzanır beyaz bulutlara bakardım.
- As a boy, I used to lie on my back on the grass and look at white clouds.
Tom teleskoptan bakmak istedi.
- Tom wanted to look through the telescope.
Tom iş aramak için Boston'a geldi.
- Tom came to Boston looking for work.
Ben uzun bir zamandır yeni bir iş aramaktayım.
- I've been looking for a new job for a long time.
Endişelenme. İlk bakışta korkutucu gözükebilir, ama aslında çok arkadaş canlısı bir insandır.
- Don't worry. He may look intimidating at first glance, but he's actually a very friendly person.
Aynaya bir bak dostum.
- Look in the mirror, pal.
Bunun içine bakmak ister misin?
- Do you want to look into it?
Seçeneklerimize bakmak zorundayız.
- We have to look into our options.
Tom'un çıkarlarını gözetmek zorundayım.
- I have an obligation to look out for Tom's interests.
Tom'un çıkarlarını gözetmek zorundayım.
- I have an obligation to look out for Tom's interests.
Tom'un çıkarlarına dikkat etmek zorundayım.
- I have an obligation to look out for Tom's interests.
Tom'a dikkat etmek zorunda kalacaksın.
- You'll have to look out for Tom.
O birçok geceyi yıldızlara bakarak geçirdi.
- Many nights did he spend, looking up at the stars.
O bana baktı ve gülümsedi.
- He looked at me and smiled.
Seni görmek için can atıyorum.
- I'm looking forward to seeing you.
Ben kısa sürede sizi tekrar görmek için sabırsızlanıyorum.
- I'm looking forward to seeing you again soon.
Tom Mary'nin yüzündeki görüntüye bakarak onun çok heyecanlı olduğunu söyleyebiliyordu.
- Tom could tell by the look on Mary's face that she was very excited.
Mike öfkeli bir görüntü takındı.
- Mike wore an indignant look.
Zaman zaman çocuklara bakmalısın.
- You should look after the children from time to time.
Lucy'nin annesi ona küçük kız kardeşine bakmasını söyledi.
- Lucy's mother told her to look after her younger sister.
Bütün bu çiçekler benzer görünüyor.
- All those flowers look alike.
Tom'un çocuklarının hepsi benzer görünüyor.
- Tom's children all look alike.
Bende geriye bakmak ve yaptıklarım için pişman olmak eğilimi yoktur.
- I don't tend to look back and regret what I've done.
Bazen çocukluğumu anımsarım.
- I sometimes look back on my childhood.
Sizden daha az şanslı olanları hor görmemelisiniz.
- You shouldn't look down on those who are less fortunate than you are.
Fakir oldukları için diğerlerini hor görme.
- Don't look down on others because they are poor.
Siparişinizi almayı dört gözle bekleyebilir miyiz?
- May we look forward to receiving your order?
Tom'un yıllık ziyaretini her zaman sabırsızlıkla bekleriz.
- We always look forward to Tom's annual visit.
Özel dedektifler tuhaf davaları araştırmak için kiralanırlar.
- Private detectives were hired to look into the strange case.
Lütfen yapabildiğiniz kadar kısa zamanda bu konuyu araştırın.
- Please look into this matter as soon as you can.
Tom eğleniyor gibi görünüyor.
- Tom doesn't look like he's having any fun.
Acı çekiyor gibi görünüyorsun.
- You look like you're in pain.
Tom'un çıkarlarına dikkat etmek zorundayım.
- I have an obligation to look out for Tom's interests.
Tom'a dikkat etmek zorunda kalacaksın.
- You'll have to look out for Tom.
Tom'un çıkarlarını gözetmek zorundayım.
- I have an obligation to look out for Tom's interests.
Tom'a dikkat etmek zorunda kalacaksın.
- You'll have to look out for Tom.
Tom'un çıkarlarına dikkat etmek zorundayım.
- I have an obligation to look out for Tom's interests.
Bu evraklara göz gezdirmeni isteyebileceğini düşündüm.
- I thought you might want to look over these documents.
Lütfen boş vaktinde bu evrakları incele.
- Please look through these papers at your leisure.
Bu kelimeyi aramalıyız.
- You should look up this word.
O kelimeyi sözlükte aramalısın.
- You should look up that word.
İngilizce bir kitap okurken bilmediğin her kelimeye sözlükten bakmak pek harika bir fikir değil.
- When you're reading an English book, it isn't a great idea to look up every word you don't know.
Yeni kelimeleri sözlükte aramak iyi bir alışkanlıktır.
- It is a good habit to look up new words in a dictionary.
Sözlükler bilmediğiniz sözcükleri aramak için kullanılır.
- Dictionaries are used to look up the words you don't know.
If looks could kill.
It looks as if it’s going to rain soon.
I look to each hour for my lover’s arrival.
Let’s have a look under the hood of the car.
Look to it yourself, father, answered Telemachus, for they say you are the wisest counsellor in the world, and that there is no other mortal man who can compare with you. .
That painting looks nice.
Don’t look in the closet.
I don’t like the look of the new design.
The hotel looks over the valleys of the HinduKush.
He asked me to look after his daughter while he was away.
He will need to look ahead a few years if he wants to make solid and realistic plans for his business.
wo hostesses approached and looked daggers at Suzy and Teresa, both of whom glared back.
he has such a superior look about her, you know, like some snooty society matron, looking down her nose at the rest of us.
The mechanical toys were very superior, and looked down upon every one else; they were full of modern ideas, and pretended they were real.
He spent his life looking for the truth.
I enjoyed his writing very much, and I look forward to meeting him in person.
Now, on Friday noon, I am to become a private citizen. I am proud to do so. I look forward to it.
If you are buying a new car, you might want to look into getting a hybrid or other high-efficiency vehicle.
It looks like I'm stuck with you.
He loved him so hard that he loved all his whiskers off, and the pink lining to his ears turned grey, and his brown spots faded. He even began to lose his shape, and he scarcely looked like a rabbit any more, except to the Boy.
My performance seems somehow always to get worse when there are other people looking on.
While you're in the city center, look out for the dodgy street vendors.
Then she straightened the kitchen, lit the lamp, mended the fire, looked out the washing for the next day, and put it to soak.
Look out, and you will see the rain has stopped.
We were going to cast him in our new movie but unfortunately he didn't look the part.
He looked through the binoculars at the bird.
I tried to get Michele's attention at the party, but she looked right through me!.
Airport security looked through her purse and confiscated her nail scissors.
Whenever I'm upset, I look to Mary to cheer me up.
I didn't know what a mitochondrion was until I looked it up in a dictionary.
Things started looking up after Jim moved back in with his parents.
We stayed up late to look up at the stars.
Some people look upon lexicography as their lifes work.
Look upon my works, ye Mighty, and despair!.
I'll just take a look-see at the problem and come right back, then we can go to lunch.
Didn't she look a fright in that dress?.
1. I feel like a million this morning.
2. He had a headache yesterday but feels like a million dollars today.
1. I feel like a million this morning.
2. He had a headache yesterday but feels like a million dollars today.
1. I feel like a million this morning.
2. He had a headache yesterday but feels like a million dollars today.
... have a very positive look on life. ...