Tom'un zıt bir sorunu var.
- Tom has the opposite problem.
Onlar zıt yönlere gittiler.
- They went in opposite directions.
Aksi yöne gitmen gerekir.
- You should go in the opposite direction.
Zengin olmak, yoksul olmanın karşıtıdır.
- Becoming rich is the opposite of becoming poor.
İkiz olmalarına karşın onların karşıt kişilikleri vardı.
- Although they were twins, they were of opposite personalities.
Onun evi otobüs durağının tam karşısında.
- Her house is just opposite the bus stop.
Parkın karşısında güzel bir nehir var.
- Opposite the park there is a beautiful river.
Sami karşı yönden geliyordu.
- Sami was coming in the opposite direction.
Benim görüşüm karşı yönde.
- My opinion is the opposite.
Bizim evin karşısındaki evde yaşarlar.
- They live in the house opposite to ours.
Onu evi caddenin karşı tarafında.
- His house is on the opposite side of the street.
Tom Mary'nin karşısına oturdu.
- Tom sat opposite Mary.
Karşıda altı katlı bir bina var.
- Opposite there is a six-story building.
She saw him walking on the opposite side of the road.