Karaciğer yemek sizin için iyi mi?
- Is eating liver good for you?
Çocuklar morino karaciğeri yağından nefret ederler.
- Children hate cod liver oil.
Ciğer salamlı sandviç yiyemiyorum.
- I can't eat liverwurst sandwiches.
Ciğerli sosisli sandviçleri seviyorum.
- I love sandwiches with liverwurst.
Hepimiz mümkün olduğu kadar uzun yaşamak istiyoruz.
- All of us want to live as long as possible.
Sakin bir ülkede yaşamak istiyorum.
- I would like to live in the quiet country.
Mars yaşayabileceğimiz geleceği parlak bir yer.
- Mars is a promising place where we may be able to live.
Yaşayan hiçbir şey havasız yaşayamazdı.
- No living thing could live without air.
Kyoto'da yaşayan bir amcam var.
- I have an uncle who lives in Kyoto.
Bu evde hiç kimse yaşamıyor.
- Nobody lives in this house.
Lütfen bana nerede yaşayacağını söyle.
- Please tell me where you will live.
Kedi canlı bir fare ile oynuyordu.
- The cat was playing with a live mouse.
Büyükbabam 90 yaşında ve çok canlı.
- My grandfather is 90 years old and very lively.
Dün gece hareketli bir partimiz vardı.
- We had a lively party last night.
Bugünkü parti gerçekten hareketliydi, değil mi?
- Today's party was really lively, wasn't it?
Sarhoş bir TV sunucusu, canlı yayın esnasında istifra etti.
- A drunk TV presenter vomited during a live broadcast.
Bizi izlemeye devam edin. Canlı yayınımız kısa süre içinde geri dönecek.
- Stay tuned. Our live stream will return shortly.
Dan radyoda canlı çaldı.
- Dan played live on the radio.
Oturmak için bir yer arıyor.
- He is looking for a place to live.
Oturmak için bir yer arıyorum.
- I'm looking for a place to live.
Tom geçinmek için güçlükle yeterince kazanıyor.
- Tom just barely earns enough to live on.
Artık kıt kanaat geçinmek zorunda olmayacakları zamanı dört gözle bekliyorlardı.
- They looked forward to a time when they would no longer have to live from hand to mouth.
Liverpool, Southampton'tan ne kadar uzaklıktadır?
- How far is Liverpool from Southampton?
Bizim evin önceki sahipleri Liverpool'a taşındı.
- The previous owners of our house moved to Liverpool.
Tom ve Mary yaşamlarının geri kalanını birlikte geçirmek istediler.
- Tom and Mary wanted to spend the rest of their lives together.
O, hayat dolu bir genç adam.
- He is a lively young man.
O hayat dolu bir kız.
- She is a lively girl.
liver transplant.
Seeing things on big screen somehow makes it seem liver.
liver salts.
a wicked liver may be reclaimed, and prove an honest man .
liver colour:.
liver pâté.
Say, this new information is not chopped liver.
chopped-liver sandwich.
He lives in LA, but he's staying here over the summer.
Use caution when working near live wires.
He'll be appearing live at the auditorium.
The post office will not ship live animals.
The concert was broadcast live by radio.
The station presented a live news program every evening.
I can't live in a world without you.
This night club has a live band on weekends.
Her memory lives in that song.
to live an idle or a useful life.
The air force practices dropping live bombs on the uninhabited island.
Tommy's blind was live, so he was given the option to raise.