Dilsel güzelliğin gelişmiş algısı hâlâ onda eksik.
- A developed perception of linguistic beauty is still lacking in her.
Onun dilsel yetenekleri tanınmadan iki yıl önce şirket tarafından istihdam edilmişti.
- He had not been employed by the company two years before his linguistic abilities were recognized.
Dilbilimsel sadelik mantıksızdır.
- Linguistic purism is unreasonable.
Bu kitap dilbilim hakkında değil.
- This book is not about linguistics.
Dilbilim dili tanımlamayı amaçlayan bilim dalıdır.
- Linguistics is the discipline which aims to describe language.
Bilişimsel dil bilimi eğitimi yapmak için çeşitli dilleri bilmek gerekli, ancak, insan bilgisayarların kullanımı da bilmelidir.
- In order to study computational linguistics it's necessary to know various languages, however, one also has to be familiar with the use of computers.
Bilişimsel dil bilimi eğitimi yapmak için çeşitli dilleri bilmek gerekli, ancak, insan bilgisayarların kullanımı da bilmelidir.
- In order to study computational linguistics it's necessary to know various languages, however, one also has to be familiar with the use of computers.
Bilişimsel dil bilim öğrenimi yapmaktadır.
- He studies computational linguistics.
Profesör Ito dilbilimi eğitimi için Amerika Birleşik Devletlerine gitti.
- Professor Ito went to the United States for the purpose of studying linguistics.
Emily, üniversitesinde Almanca dilbilimi okuyor.
- Emily is studying German linguistics at her university.
The message is that we need language features that deal with schematic and linguistic discrepancies.
The so-called linguistic turn. . . involved moving away from foundationalist assumptions of the primacy of logic and towards a more subtle recognition of the varied nature of language and of its deep influence, its pervasive implications across the range of human practices.