Irkçı değilim, ama ile başlayan her cümle aslında büyük ihtimalle çok ırkçıdır.
- Every sentence that starts with I'm not racist, but is likely to be very racist indeed.
O, büyük ihtimalle geç kalacak.
- He's very likely to be late.
Gözetlemede muhtemelen büyük bir hata olduğunu zannediyorum.
- I think that it likely that there was a major fault in the lookout.
Öyle tuhaf bir şeyin gerçekleşmesi muhtemel değildir.
- Such a strange thing is not likely to happen.
O, muhtemelen iyi olacak.
- It is likely to be fine.
İyi beslenirseniz muhtemelen daha uzun yaşarsınız.
- If you eat well, you're likely to live longer.
Bu gece soğuk olması muhtemel, bu yüzden ekstra bir battaniyeye ihtiyacın var.
- It's likely to get cold tonight, so you may need an extra blanket.
Tom'un onu kasten yapmış olması muhtemel.
- It's likely that Tom did it on purpose.
Bu neredeyse hiç uygun değil.
- That's hardly likely.
Tom Mary'ye büyük olasılıkla yarışı kimin kazanacağını düşündüğünü sordu.
- Tom asked Mary who she thought would be the most likely to win the race.
Tom Mary'nin hâlâ evde olduğunun olası olduğunu düşünmüyordu.
- Tom didn't think it was likely that Mary was still at home.
Tom muhtemelen mantıklı olacaktır.
- Tom will likely be reasonable.
Tom muhtemelen mantıklı olacak.
- Tom is likely to be sensible.
O, muhtemelen bu oyunu kazanır.
- He is likely to win this game.
Gözetlemede muhtemelen büyük bir hata olduğunu zannediyorum.
- I think that it likely that there was a major fault in the lookout.
Galiba bu kitabı okumaya sene sonuna kadar devam edeceğiz.
- We're likely to continue reading this book up to the end of the year.
Yarın hava muhtemelen güzel olacak.
- It is likely to be fine tomorrow.
Tom, Mary'nin Fransızca konuşmayı bilmesinin mümkün olmadığını biliyordu.
- Tom knew Mary wasn't likely to know how to speak French.
Tom'un durumun altından kalkabilmesi pek mümkün olmayacak.
- Tom won't likely be able to cope with the situation.
Onu yapmak için öğretmenliği sevmek zorundasın.
- You have to like teaching in order to do it.
Tom'u sevmekten başka çaren yok.
- You can't help but like Tom.
Tom'u beğenmek zorundasın.
- You've got to like Tom.
İnsanlar onun tablolarını beğenmek için geldiler.
- People came to like her paintings.
Stanford Üniversitesi, Larry Page ve Sergey Brin gibi girişimcileri yetiştirdi.
- Stanford University has educated entrepreneurs like Larry Page and Sergey Brin.
Bunun gibi bir kamera almak istiyorum.
- I would like to get a camera like this.
Tom'un bir gün ünlü olması muhtemel.
- Tom is likely to be famous someday.
Ben ırkçı değilim, ama ile başlayan her cümlenin gerçekten çok ırkçı olması muhtemeldir.
- Every sentence that starts with I'm not racist, but is likely to be very racist indeed.
see: likely.
Ermiş falan değil o. Öyleymiş gibi duruyor sadece.
- He's not a saint. He just looks like one.
Sırası gelmişken, bu odada klimaya benzer bir şey yok. Onun sahip olduğu tek şey elle tutulan kağıt yelpaze.
- Incidentally, this room doesn't have anything like an air conditioner. All it has is a hand-held paper fan.
Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.
- Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
Özür dilemek istiyorum.
- I'd like to apologize.
Anneme mutlu yıllar dilemek istiyorum.
- I'd like to wish my mom a happy birthday.
Müstehcen fıkraları sevmem fakat onları anlattığında ondan çok zevk alırım.
- I don't like dirty jokes, but I get a kick out of it when you tell them.
Senin renk zevkinden hoşlanmıyorum.
- I don't like your taste in color.
Çay veya kahve ister misin?
- Would you like coffee or tea?
Biraz kahve ister misin?
- Would you like some coffee?
Elinizden geleni yaparsanız, muhtemelen başarırsınız.
- If you do your best, you're likely to succeed.
Muhtemelen hangi takım kazanacaktır?
- Which team is likely to win?
Tom büyük olasılıkla kırmızı arabayı satın alacak.
- Tom will most likely buy the red car.
Tom Mary'ye büyük olasılıkla yarışı kimin kazanacağını düşündüğünü sordu.
- Tom asked Mary who she thought would be the most likely to win the race.
Sanki onun ne olduğunu biliyormuş gibi konuşma.
- Don't talk ... as if you know what it's like...
Sanki o seni başka bir dünyaya çekecek.
- It feels like it's going to absorb you into another world.
Bir macintosh bilgisayarın virüs barındırması windows çalıştıran bir bilgisayardan çok daha az olasıdır.
- It's a lot less likely for a Macintosh computer to have a virus than a computer running Windows.
Ben erkek kardeşime benzerim.
- I am like my brother.
Ben elma ve muz ve benzeri farklı meyveler yedim. Ayrıca iki patates yedim.
- I ate different fruits like apples and bananas and such. I also ate two potatoes.
Bu balık tutmak için iyi bir nokta gibi görünüyor.
- This looks like a good spot for fishing.
Tom balık tutmaktan hoşlanmaz.
- Tom doesn't like fishing.
Tom Mary'nin büyük bir olasılıkla ne yapacağını biliyordu.
- Tom knew what Mary would most likely do.
Tom büyük bir olasılıkla geç kalacak.
- Tom is very likely to be late.
Bütün renkleri eşit derecede severim.
- I like all the colors equally.
Gerçek aşk ebedidir, sonsuzdur ve hep kendi gibidir. Eşit ve saf, abartılı sergilemeler olmadan: özünde hep gençtir ve beyaz saçlarla görünür.
- True love is eternal, infinite, and always like itself. It is equal and pure, without violent demonstrations: it is seen with white hairs and is always young in the heart.
Eşi, bir baca gibi sigara içiyor.
- Her husband smokes like a chimney.
Yasalar örümcek ağı gibidir, küçük sinekleri yakalayabilirler fakat yaban arısı ve eşek arılarının geçmesine izin verirler.
- Laws are like cobwebs, which may catch small flies, but let wasps and hornets break through.
Bu, elinin biri arkanda bağlıyken biriyle dövüşmek gibidir.
- This is like fighting someone with one arm tied behind your back.
Sen ona bağırıyordun ve ben bundan hoşlanmıyorum.
- You were shouting at her and I don't like that.
Görünüşe göre Google o özelliği artık kullanmıyor.
- It looks like Google deprecated that functionality.
O çok kötü bir filmdi, değil mi? Evet. İçimden paramı geri istemek geliyor!
- That was such a bad movie, right? Yeah. I feel like asking for my money back!
Tom, Mary'nin kullandığı aynı parfümü kullanıyor gibi kokuyor.
- It smells like Tom is wearing the same perfume that Mary is.
Roger şarkı yazmayı seviyordu. Aynı zamanda kendi şarkılarını sahnede söylemeyi de seviyordu.
- Roger liked writing songs. He also liked to perform his own songs on the stage.
Zamanında varma olasılığımız var mı?
- Are we likely to arrive in time?
Tom Mary'nin hâlâ evde olduğunun olası olduğunu düşünmüyordu.
- Tom didn't think it was likely that Mary was still at home.
Bu ceketi beğeniyorum. Onu deneyebilir miyim?
- I like this coat. May I try it on?
Mary'nin görünme şeklini beğeniyorum.
- I like the way Mary looks.
Hangi takım büyük ihtimalle şampiyonluğu kazanacak?
- Which team is the most likely to win the championship?
Yarışı büyük ihtimalle kimin kazanacağını düşünüyorsun?
- Who do you think is most likely to win the race?
O, büyük ihtimalle geç kalacak.
- He's very likely to be late.
Tom büyük ihtimalle gelmeyecek.
- Tom isn't very likely to come.
Taro büyük olasılıkla üniversite giriş sınavını geçecek.
- Taro is very likely to pass the university entrance examination.
O konuda büyük olasılıkla yanılıyorsun.
- You're very likely wrong about that.
Likely he'll win the election in this economy.
found a likely spot under a shady tree for the picnic.
not a very likely excuse.
Jones is a likely candidate for management.
a likely topic for investigation.
They are likely to become angry with him.
Rain is likely later this afternoon.
He is likely to succeed at anything he tries.
He told me he couldn't come because his budgue had fallen ill. A likely story.
Someone is liable to slip on your icy sidewalk.
divint ye knaa, like?.
She was, like, sooooo happy.
These hamburgers taste like leather.
Tell me your likes and dislikes.
It seemed like you didn't care.
And you're like, no not in a million years, you're nasty please leave me alone..
His countenance likes me not.
We like to keep one around the office just in case.
And then he, like, got all angry and left the room.
And therefore it is the best way, if you like of it, to examine these taken from experiments touching the Earth, and then proceed to those of the other kind.
There are lots of birds like ducks and gulls in this park.
I really like Sandra but don't know how to tell her.
It was something the likes of which I had never seen before.
I like the Seattle Mariners this season.
He was so angry, like.
and this is not a sky, it is a Soul and living Face! Nothing liker the Temple of the Highest, bright with some real effulgence of the Highest, is seen in this world.
The likeliness of that happening is so low that it will probably never occur.
"Do you think we'll win the prize?" the boy asked. "Not likely," his dad replied.
Tom isn't likely to want to do that.
- Tom isn't likely to want to do that.
Tom is not very likely to want to do that.
- Tom isn't very likely to want to do that.
... If I decide to reprogram my brake system and I crash into something, I'm likely to get ...
... expertise was very diffuse, and that you were more likely to find the situational awareness ...