Hidrojen en hafif elementtir.
- Hydrogen is the lightest element.
Dün gece yatakta kitap okurken, ışık açıkken uykuya dalmışım.
- While I was reading in bed last night, I fell asleep with the light on.
Lütfen gittiğinizde ışıkları kapatınız.
- Please turn out the lights when you leave.
Hava hâlâ aydınlıkken eve gitti.
- He went home while it was still light.
Dışarısı hâlâ aydınlık.
- It is still light outside.
Genellikle hafif bir kahvaltı yaparım.
- I usually have a light breakfast.
Biriyle ilk defa karşılaştığında,konuşmayı hafif sürdür.
- When meeting a person for the first time, keep the conversation light.
Lütfen gittiğinizde ışıkları kapatınız.
- Please turn out the lights when you leave.
Dün gece yatakta kitap okurken, ışık açıkken uykuya dalmışım.
- While I was reading in bed last night, I fell asleep with the light on.
Gözümde nursun ...ve başımda tacın.
- You're the light of my eyes ... and crown of my head.
Diğer galaksilerde hayat olsa bile, insanın onları incelemek için ışık hızında seyahat etmesi imkansızdır.
- Even if there is life in other galaxies, it is impossible for man to travel at the speed of light to study them.
Yeni dizüstü bilgisayarım eskisinden daha ince ve daha hafif.
- My new laptop is thinner and lighter than my old one.
Bir mum yakmak karanlığı lanetlemekten daha iyidir.
- It is better to light a candle than to curse the darkness.
Onun yeşil gözleri ve açık kahverengi saçı var.
- She has green eyes and light brown hair.
Durumla ilgili ayrıntılı açıklaman benim anlamamı sağladı.
- Your detailed explanation of the situation has let me see the light.
Lambanın ışığı siste parıldıyordu.
- The light of the lamp glimmered in the fog.
Ben karanlıkta lamba anahtarını hissettim.
- I felt for the light switch in the dark.
O, soğuk olmasına rağmen ateşi yakmadı.
- Though it was cold, he didn't light the fire.
Tom tüm kibriti tüketti bu yüzden ateşi yakamadı.
- Tom ran out of matches so he couldn't light the fire.
Yükü hafifletmek zorundayız.
- We have to lighten the load.
Tom Mary'nin kapısını hafifçe çaldı.
- Tom knocked lightly on Mary's door.
Tom Mary'yi yanağından hafifçe öptü.
- Tom kissed Mary lightly on the cheek.
Bu ayakkabılar ışıklı.
- These shoes have lights in them.
Doğru kelime ve doğruya yakın kelime arasındaki fark şimşek ve ateş böceği arasındaki farktır.
- The difference between the right word and almost the right word is the difference between lightning and the lightning bug.
Bir yıldırımla bir şimşek arasındaki fark nedir?
- What is the difference between a lightning bolt and a lightning flash?
Genellikle az eşya ile seyahat etmeye çalışırım.
- I usually try to travel light.
Sevilmek, tüketilmektir. Sevmek tükenmez yağ ile ışık vermektir. Sevilmek, varlığı durdurmak, sevmek katlanmaktır.
- To be loved is to be consumed. To love is to give light with inexhaustible oil. To be loved is to stop existing, to love is to endure.
Okuma için parlak bir ışığınız var mı?
- Do you have a bright light for reading?
Parlak ışık Markku'yu rahatsız etti.
- The bright light disturbed Markku.
Karanlık pencereden gelen bir ışık pırıltısı vardı.
- There was a glimmer of light from the dark window.
Adam bir çakmakla bir sigara yaktı.
- The man lit a cigarette with a lighter.
Tom tüm kibriti tüketti bu yüzden ateşi yakamadı.
- Tom ran out of matches so he couldn't light the fire.
Hayat yağmur ve güneş ışığı, kar ve ısı, gök gürültüsü ve şimşek ve de kış ve yazdan oluşur.
- Life consists of rain and sunshine, of snow and heat, of thunder and lightning, and of winter and summer.
Bir güneş tutulması ay güneş ışığını engellediği zaman olur.
- A solar eclipse is when the Moon blocks the light from the Sun.
Kırmızı lamba tehlike halinde yanar.
- The red lamp lights up in case of danger.
Tom yemek odası lambasını açtı.
- Tom flipped on the dining room light.
Sami bir daha gün ışığını görmeyi hak etmiyor.
- Sami doesn't deserve to see the light of day again.
Son zamanlarda eski Çin hakkında yeni gerçekler gün ışığına çıktı.
- New facts about ancient China have recently come to light.
Lambanın ışığı siste parıldıyordu.
- The light of the lamp glimmered in the fog.
Lütfen ışığı açar mısınız?
- Could you turn on the light please?
Tom, deniz feneri bekçisi ve yalnız bir hayat sürüyor.
- Tom is a lighthouse keeper and leads a lonely life.
Hâlâ deniz fenerine gitmek istiyor musun?
- Do you still want to go to the lighthouse?
Long after lay he musing at her mood, / Much grieu'd to thinke that gentle Dame so light, / For whose defence he was to shed his blood.
I made some light comment, and we moved on.
This artist clearly had a light, flowing touch.
I prefer to travel light.
She lit her last match.
Can you throw any light on this problem?.
Picasso was one of the leading lights of the cubist movement.
Now these notions are twofold, actions or habits , which are durable lights and notions, which we may use when we will.
The average length of a light on a 15x15 grid is 7 or 8.
She fell out of the window but luckily lit on her feet.
This light beer still gets you drunk if you have enough of it.
We took a light aircraft down to the city.
I lit upon a rare book in a second-hand bookseller's.
My bag was much lighter once I had dropped off the books.