Tom Mary'nin onu öpmesine izin vermek niyetinde değildi.
- Tom didn't intend to let Mary kiss him.
Tom'un kazanmasına izin vermek zorunda kaldım.
- I had to let Tom win.
Bunun gelecekte tekrar olmasını engelleyebileceğimiz yollar hakkında konuşalım.
- Let's talk about ways that we might prevent this from happening again in the future.
Seni işinden engellememe izin verme.
- Don't let me keep you from your work.
Tom'u beklemek yerine, yemek soğumadan önce şimdi yiyelim.
- Instead of waiting for Tom, let's eat now before the food gets cold.
Ben ona tek başına izin veremem.
- I can't let him alone.
Yasalar örümcek ağı gibidir, küçük sinekleri yakalayabilirler fakat yaban arısı ve eşek arılarının geçmesine izin verirler.
- Laws are like cobwebs, which may catch small flies, but let wasps and hornets break through.
Onu bırakmak istemiyorum.
- I don't want to let go of it.
Tom bırakmak istiyor.
- Tom wants to let it go.
Onların geçmesine izin vermek için kenarda durdum.
- I stood aside to let them pass.
Tom Mary'nin onu öpmesine izin vermek niyetinde değildi.
- Tom didn't intend to let Mary kiss him.
Eskiden yaptığımız gibi parkta yemek yiyelim.
- Let's eat in the park like we used to.
Tanıştığımızdan beri uzun zaman oldu, bir ya da iki içki içelim ve iyi eski günlerden konuşalım.
- It's been so long since we've met, let's have a drink or two and talk about the good old days.
Bu odayı bir öğrenciye kiralamak istiyorum.
- I want to let this room to a student.
without let or hindrance (on all commonwealth passports).
Can you let me know what time you'll be arriving?.
After he knocked for hours, I decided to let him come in.
I decided to let the farmhouse to a couple while I was working abroad.
The physicians let about a pint of his blood, but to no avail.
I'm not going to allow Tom to do that.
- I'm not going to let Tom do that.
Tom could refuse to allow Mary to do that.
- Tom could refuse to let Mary do that.
... experiences to answer your questions and letting them ask ...
... Like why are we letting this stuff. ...