length of space; distance; interval; as, a great way; a long way

listen to the pronunciation of length of space; distance; interval; as, a great way; a long way
Englisch - Türkisch

Definition von length of space; distance; interval; as, a great way; a long way im Englisch Türkisch wörterbuch

way
ilerleme

Korkarım onu bu şekilde yaparak ilerleme kaydedemeyeceğiz. - I'm afraid we'll get nowhere doing it this way.

Üniversiteye yavaş yavaş ilerleme katettim. - I worked my way through college.

way
{i} yol: on the way to Bolu Bolu yolu üzerinde
way
{i} gidişat
way
{i} usul

İşleri bizim usulümüzle yapmak zorunda kalacaksın. - You'll have to do things our way.

Biz onu usulüne göre yapıyoruz. - We're doing it the right way.

way
husus
way
uzak mesafede
way
mesafe

Göl buradan uzun bir mesafedir. - The lake is a long way from here.

O zamandan beri büyük mesafe kaydettik. - We've come a long way since then.

way
yol

Twitter'ın sloganı Dünyanızda nelerin yeni olduğunu keşfetmenin en iyi yolu.'dur. - The motto of Twitter is The best way to discover what's new in your world.

20. yüzyılın ortalarından beri Pekin'de su kuyusu sayısı önemli ölçüde düşmüş ve yeni yol ve binalar için bir yol yapmak için yıkılmışlardır. - Since the mid-20th century, the number of hutongs in Beijing has dropped dramatically as they are demolished to make way for new roads and buildings.

way
yöntem

Yöntem biri, bir ikiyi, iki üçü, ve üç sayısız şeyleri üretir. - The Way produces one, one produces two, two produces three, and three produces the myriad things.

Biz bunu son kez senin yönteminle denedik ve işe yaramadı. - We tried it your way last time and it didn't work.

way
uzakta

Yoldan uzakta bulunan annesi ile birlikte, Duke şirketinden zimmetine para geçirme planına devam edebildi. - With his mother out of the way, Duke was able to proceed with his plan to embezzle the money from the company.

O çok uzakta yaşıyor. - He lives a long way away.

way
taraf

Elbiselerimi değiştirirken sadece bir dakika için diğer tarafa bakar mısın? - Would you mind looking the other way for just a minute while I change my clothes?

Tom'un, kendisiyle konuşulduğunda başka bir tarafa bakma huyu vardı. - Tom had a propensity for looking the other way when spoken to.

way
{i} iş alanı
way
{i} davranış

Onların ona davranış tarzı hakkında söylendi. - He grumbled about the way they treated him.

Tom'un davranış şekli ile ilgili çok sayıda şikâyetler olmuştur. - There have been a lot of complaints about the way Tom behaves.

way
{i} gelenek

Bir dil öğrenmenin geleneksel yolu olsa olsa birinin görev duygusunu tatmin edebilir ama o bir sevinç kaynağı olarak hizmet edemez. Ayrıca muhtemelen başarılı olmayacaktır. - The traditional way of learning a language may satisfy at most one's sense of duty, but it can hardly serve as a source of joy. Nor will it likely be successful.

way
{i} durum

Köylülerin durumu birçok yönden on yıl öncesine göre daha iyi. - The situation of the villagers is better than ten years ago in many ways.

Şimdiki durumdan bir çıkış yolu arıyoruz. - We are groping for a way out of the present situation.

way
{i} bakım

Bir bakıma, Susie anneme benziyor. - In a way, Susie seems like my mother.

Sizin fikirleriniz bir bakıma doğru. - Your opinions are right in a way.

way
cihet
way
{i} tarz, biçim, şekil: in a polite
Englisch - Englisch
way
length of space; distance; interval; as, a great way; a long way
Favoriten