Ben senin gecikmeni bu kez göz ardı edeceğim.
- I will overlook your lateness this time.
Alışılageldiği üzere gecikmişti.
- He was late as usual.
Üzgünüm, muhtemelen yaklaşık 20 dakika gecikmiş olacağım.
- Sorry, I'm probably going to be about 20 minutes late.
O, partiye geç geldi.
- He appeared at the party late.
Geç kaldığım için üzgünüm.
- I'm sorry to be late.
Geç kalanlar için bir ceza düşünülüyor mu?
- Is a punishment for latecomers being considered?
Okula geç kalan öğrencilerin sayısı beklediğimden çok daha azdı.
- The number of students who were late for school was much smaller than I had expected.
Evlenmemelisin. Çok geç. Biz geçen hafta Vegas'ta evlendik.
- You shouldn't get married. It's too late. We got married in Vegas last week.
Tom geçen gece geç saatlere kadar çalıştı.
- Tom worked late last night.
Hata baştan sağda mı yoksa sonradan mı meydana geldi? - Ne zaman?
- Did the error occur right from the start or later on? - When?
Son zamanlarda onu görmedim
- I have not seen him lately.
Geç olması hiç olmamasından daha iyidir.
- Better late than never.
Geç olmuştu, bu yüzden eve gittim.
- It was late, so I went home.
Her zamanki gibi, Mike, bu öğleden sonra toplantı için geç kalmıştı.
- As usual, Mike was late for the meeting this afternoon.
O, her zamanki gibi geç geldi.
- He came late as usual.
Tom'un son zamanlardaki davranış tarzı hakkında ne düşünüyorsun?
- What do you think of the way Tom has been behaving lately?
Tom'un niyeti o kadar geç kalmak değildi.
- Tom didn't mean to be so late.
Geç kalmaktan korktum.
- I was afraid I'd be late.
Tom, Mary'nin ölümünü o sabah daha sonra öğrendi.
- Tom learned about Mary's death later that morning.
Hepimiz er ya da geç ölürüz.
- We all die sooner or later.
Senin sesin bana rahmetli büyük annemi hatırlatıyor.
- Your voice reminds me of my late grandmother.
Rahmetli kocası kemancıydı.
- Her late husband was a violinist.
Gecikmek istemiyoruz.
- We don't want to be late.
Gecikmek istemiyorum.
- I don't want to be late.
Uçak, otuz dakika gecikmeyle havaalanına varacak.
- The plane will arrive at the airport thirty minutes late.
Gecikmek istemiyoruz.
- We don't want to be late.
Birkaç gün sonra, Tom yeni bir iş buldu.
- A few days later, Tom found a new job.
Er ya da geç, şu an sahip olduğumuz TV çok eski bir model olduğu için yeni bir televizyon almak zorunda kalacağız.
- Sooner or later, we'll have to buy a new TV since the TV we have now is a very old model.
Araştırma enstitüsü, 1960'ların sonlarında kurulmuştur.
- The research institute was established in the late 1960s.
Tom otuzlu yaşların sonlarında bir yerde görünüyordu.
- Tom looked like he was somewhere in his late thirties.
Tom okula geç kaldığı için her zaman aynı eski bahaneyi verir.
- Tom always gives the same old excuse for being late for school.
Bu eski çocuk oyuncu daha sonra bir uyuşturucu bağımlısı oldu.
- This former child actor later became a drug addict.
Son zamanlarda eve erken geliyorsun, değil mi?
- You've been coming home early lately, haven't you?
Tom her gün sabah erken saatlerden gece geç saatlere kadar çalışıyor.
- Tom works from early in the morning until late at night every day.
Lancaster bore him -- such a little town, / Such a great man. It doesn't see him often / Of late years, though he keeps the old homestead / And sends the children down there with their mother.
At about 11 pm one night in Corporation Street my watch were on van patrol and Yellow Watch were on lates as usual.