Bu çime ilk kez uzandım.
- This is the first time I've ever lain on this grass.
Yalan söylemek yanlıştır.
- It is wrong to tell lies.
Yalan söylemek yanlıştır.
- It is wrong to tell a lie.
Ebeveynler çocuklarına yalan söylemenin yanlış bir şey olduğunu öğretirler.
- Parents teach their children that it's wrong to lie.
O, yalan söylediğini itiraf etti.
- He made an admission that he had lied.
Şehir Londra'nın doğusuna uzanmaktadır.
- The city lies east of London.
Birkaç dakika uzanmak istiyorum.
- I want to lie down for a few minutes.
Ben yatmak istiyorum.
- I'd like to lie down.
İşte sorun burada yatmaktadır.
- That's where the problem lies.
Konumunu yitirdi çünkü yalan söylemekten kaçınmıştı.
- He lost his position just because he refused to tell a lie.
Yalan söylemek yanlıştır.
- It is wrong to tell a lie.
Yalan söylemek iyi değildir.
- It is not good to tell a lie.
Ne diye sana yalan söylemek durumunda kalayım ki?
- What reason could I possibly have to lie to you?
Ayılar uyuduğunda ya da uzandığında onların duruşları ısıdan kurtulmak ya da onu korumak isteyip istemediklerine bağlıdır.
- When bears sleep or lie down, their postures depend on whether they want to get rid of heat or conserve it.
Ada Japonya'nın batısına doğru uzanır.
- The island lies to the west of Japan.
Şehir Londra'nın doğusuna uzanmaktadır.
- The city lies east of London.
Şehir bir dağın eteğinde yer almaktadır.
- This city lies at the base of a mountain.
Alman Alpleri'nde ağaçların bittiği yer yaklaşık 1800 metre yükseklikte yer almaktadır.
- The treeline in the German alps lies at an elevation of about 1800 meters.
Our uninquiring corpses lie more low / Than our life's curiosity doth go.