Her şeyden önce dairelerde bir eksiklik var.
- Above all, there's a lack of flats.
Onun taahhütü fon eksikliğinden başarısız oldu.
- His undertaking failed for lack of funds.
Araştırmacılar ciddi bir gıda eksikliğinden muzdarip olmaya başladı.
- The explorers began to suffer from a severe lack of food.
Teknik bilgisinin olmayışı terfi etmesine engel oldu.
- His lack of technical knowledge precluded him from promotion.
My life lacks excitement.
He'll never lack for company while he's got all that money.