Onun hepsi çok anlamsız.
- It's all so senseless.
Fadıl aşk adına anlamsız eylemler gerçekleştirdi.
- Fadil committed senseless acts in the name of love.
Heykeltraş işin gökyüzüne açılan bir pencereyi temsil ettiğini söyledi, ama bana mantıksız eğri böğrü bir metal parçası gibi göründü.
- The sculptor said the work represented a window to the sky, but to me it looked like a senseless twisted piece of metal.
Benimki gibi bir hayat yaşamak manasız ve iç karartıcı.
- Living the kind of life that I live is senseless and depressing.
Bu cümle saçma ama hatasız.
- The sentence is senseless, but correct.