That car is no doubt in an awful condition.
- O araba hiç kuşkusuz korkunç bir durumda.
No doubt they feel threatened.
- Kuşkusuz kendilerini tehdit altında hissediyorlar.
But undoubtedly there were no scientific advances then.
- Ama kuşkusuz o zaman hiçbir bilimsel gelişme yoktu.
Joking is undoubtedly the best way to learn.
- Şaka yapmak kuşkusuz öğrenmek için en iyi yoldur.
It is doubtless that he was murdered.
- Onun öldürüldüğü kuşkusuz.
Tom will doubtless be late.
- Tom kuşkusuz geç kalacak.
He is without doubt the most successful movie director in the world.
- O kuşkusuz dünyadaki en başarılı yönetmen.
I believe beyond doubt that she is innocent.
- Onun masum olduğuna kuşkusuz olarak inanıyorum.
He is admittedly an able leader.
- O hiç kuşkusuz yetenekli bir lider.
She is a beauty, admittedly, but she has her faults.
- Hiç kuşkusuz o bir güzel, ama onun hataları var.
Joking is undoubtedly the best way to learn.
- Şaka yapmak kuşkusuz öğrenmek için en iyi yoldur.
But undoubtedly there were no scientific advances then.
- Ama kuşkusuz o zaman hiçbir bilimsel gelişme yoktu.
I doubt that Tom would help, but you should still ask him.
- Tom'un yardımcı olacağından kuşkuluyum, ama yine de ona sormalısınız.
No one doubts her fitness for the post.
- Onun görev için uygunluğundan hiç kimsenin kuşkusu yok.
Fadil's death raised suspicions.
- Fadıl'ın ölümü kuşku uyandırıyordu.
He fell under the suspicion of the police.
- Polis ondan kuşkulandı.
The old woman looked at me with surliness and mistrust.
- Yaşlı kadın bana öfkeyle ve kuşkuyla baktı.
Tom never had an inkling that Mary and John were dating each other.
- Tom'un Mary ve John'un birbirleriyle flört ettikleri konusunda hiçbir kuşkusu yok.
He is admittedly an able leader.
- O hiç kuşkusuz yetenekli bir lider.
She is a beauty, admittedly, but she has her faults.
- Hiç kuşkusuz o bir güzel, ama onun hataları var.
That car is no doubt in an awful condition.
- O araba hiç kuşkusuz korkunç bir durumda.
Their honesty is questionable.
- Onların dürüstlüğü kuşkulu.
She had a questionable past.
- Onun kuşkulu bir geçmişi var.
I've always distrusted him.
- Ondan her zaman kuşkulandım.
Tom looked at Mary in disbelief.
- Tom kuşku içinde Mary'ye baktı.
Tom stared in disbelief.
- Tom kuşku içinde baktı.