When he entered the building, he was frightened by a sudden cry.
- O, binaya girdiğinde, ani bir çığlık sesiyle korkutuldu.
The fury of the storm frightened the children.
- Fırtınanın hiddeti çocukları korkuttu.
The fury of the storm frightened the children.
- Fırtınanın hiddeti çocukları korkuttu.
Thunder has been explained scientifically, and people no longer believe it is a sign that the gods are angry with them, so thunder, too, is a little less frightening.
- Gök gürültüsü bilimsel olarak açıklanmıştır, ve insanlar onun tanrıların insanlara kızgın olduğunun bir işareti olduğuna artık inanmıyorlar, bu yüzden gök gürültüsü de biraz daha az korkutucudur.
You're really frightening me.
- Beni gerçekten korkutuyorsun.
This movie is frightening to the children.
- Bu film çocuklar için korkutucu.
What scared Tom the most was the thought that he might not be able to walk again.
- Tom'u en çok korkutan şey tekrar yürüyemeyeceği düşüncesiydi.
The thunder scared the children.
- Gök gürültüsü çocukları korkuttu.
The noise startled him.
- Gürültü onu korkuttu.
Tom is easily startled.
- Tom kolayca korkutuluyor.
What scared Tom the most was the thought that he might not be able to walk again.
- Tom'u en çok korkutan şey tekrar yürüyemeyeceği düşüncesiydi.
She scared the cat away.
- O, kediyi korkutup kaçırdı.
The loud noise startled Tom.
- Yüksek ses Tom'u korkuttu.
It might startle them.
- Bu onları korkutabilir.
Tom intimidated Mary.
- Tom Mary'yi korkuttu.
It's no use trying to intimidate me.
- Gözümü korkutmaya çalışmanın faydası yok.
That was enough to terrify anyone.
- O herkesi korkutmak için yeterliydi.
Sami was terrifying the girls.
- Sami kızları korkutuyordu.
Something must've spooked her.
- Bir şey onu korkutmuş omalı.
When there are no men around, the night is somewhat spooky.
- Etrafta hiç kimse yokken, gece bir şekilde korkutucu oluyor.