konuya

listen to the pronunciation of konuya
Türkisch - Englisch
to matter
thematization
matter to
adrem
konu
subject

I concentrated my attention on the subject. - Ben, dikkatimi konuya yoğunlaştırdım.

Marriage isn't a subject that interests young people. - Evlilik genç insanları ilgilendiren bir konu değildir.

konu
topic

Our topic of the week is: _____. - Haftanın konusu: _____.

The conversation moved on to other topics. - Konuşma diğer konulara geçti.

konu
matter

I can't agree with them on this matter. - Bu konuda onlarla aynı fikirde olamam.

They are matters which we need to discuss. - Onlar tartışmamız gereken konular.

konu
(Hukuk) issue

The delegates voted on the issue. - Delegeler konuyla ilgili oy kullandı.

I agree with you on this issue. - Bu konuda seninle aynı fikirdeyim.

konuya göre
(Bilgisayar) by subject
konuya bağlı kalmak
stick to one's text
konuya dönmek
hark back
konuya dönmek
get back to the subject
konuya dönmek
return to the subject
konuya sadık kalmak
stick to the point
konuya sadık kalmak
keep to the point
konudan konuya geçen
discursive
konudan konuya atlamak
fly off at a tangent
konudan konuya atlamak
go off at a tangent
konu
point

I couldn't get the point of his speech. - Konuşmasının konusunu anlayamadım.

I can't go along with you on that point. - Ben bu konuda seninle aynı fikirde olamam.

konu
subject , topic
konu
affair

Don't you want to talk about the affair? - Olay hakkında konuşmak istemiyor musun?

I have nothing to do with the affair. - Bu konu ile bir ilgim yok.

konu
theme

I've kept a blog before. I didn't really have a set theme; I just blogged about whatever happened that day. - Ben daha önce bir blog tuttum. Gerçekten belirli bir konum yoktu; Sadece o gün olan herhangi bir şeyi blogladım.

What's the theme of the novel? - Romanın konusu nedir?

konu
heading
konu
subject, topic, matter
konu
scope

This subject is not within the scope of our study. - Bu konu bizim çalışma kapsamında değildir.

konu
{i} head

Tom's speech was full of double entendres, most of which went over his audience's head. - Tom'un konuşması çift anlamlı sözlerle doluydu. Bunların çoğunu seyirci anlamadı.

Paradoxically, the President of Turkey is the de jure head of state but has no legal role in government. - Türkiye Cumhurbaşkanı, paradoksal bir biçimde hukuken devletin başı olmasına rağmen hükümet içinde yasal bir konumu yoktur.

konu
(Politika, Siyaset) area

Negotiators have agreed on two draft texts, but there are still many areas of disagreement. - Arabulucular iki taslak metin üzerinde anlaşmaya vardı, ama hala anlaşma sağlanamayan birçok konu var.

They want to talk to you about areas of mutual interest. - Onlar karşılıklı ilgi alanları konusunda sizinle konuşmak istiyorlar.

konu
score
konu
object

His book became an object of criticism. - Onun kitabı eleştiri konusu haline geldi.

I have no objection to paying a special fee if it is necessary. - Gerekirse özel bir ücret ödeme konusunda herhangi bir itirazım yok.

konu
(Bilgisayar) re
konu
subject matter

Rote learning might help you to pass exams, but it's no guarantee that you'll really understand the subject matter. - Ezbere öğrenme sınavları geçmenizde fayda sağlayabilir ama konuyu gerçekten anlayacağınızın teminatı değildir.

konu
shebang
konu
business

Shall we shoot the breeze for a while before talking business? - İşten konuşmadan önce biraz gevezelik edelim mi?

I was just talking to him. Talking to him about what? That's none of your business. - Sadece onunla konuşuyordum. Onunla ne hakkında konuşuyordun? O seni ilgilendirmez.

konu
res

The doctor insisted that the patient get plenty of rest. - Doktor hastanın çok dinlenmesi konusunda ısrar etti.

Research in this area is somewhat equivocal. - Bu konuda yapılan araştırma oldukça şüpheli.

konu
text

Mary's phone was confiscated because she was caught texting in class. - Sınıfta mesajlaşırken yakalandığı için Mary'nin telefonuna el konuldu.

Mary's phone was confiscated because she was caught texting during class. - Ders anında mesajlaşırken yakalandığı için Mary'nin cep telefonuna el konuldu.

konu
question

He interrupted the speaker with frequent questions. - O, sık sık soruları ile konuşmacını sözünü kesti.

Without a passport, leaving a country is out of the question. - Bir pasaport olmadan, bir ülkeyi terk etmek söz konusu değildir.

Konu
the subject
konu
{i} argument

The speaker's argument was off the point. - Konuşmacının tartışması konuyla alâkasızdı.

This argument is pure rhetoric. - Bu tartışma etkili konuşma sanatından başka bir şey değil.

konu
hot topic
konuya hakim
to have a command in/at
asıl konuya geçmek
to get down to brass tacks
bu konuya
hereunto
bu konuya
hereto
döndürüp dolaştırıp aynı konuya getirmek
bring round
dönüp dolaşıp aynı konuya getirmek
work round to
dönüp dolaşıp aynı konuya getirmek
(söz) work around to
hakim olmak (konuya vb)
have a grasp of
hakim olmak (konuya vb)
have full knowledge of
konu
thing

Professor Brown explains things very well. - Profesör Brown konuları çok iyi açıklıyor.

We always talked about a lot of things after school. - Biz okuldan sonra her zaman birçok şey hakkında konuştuk.

konu
subject, topic; matter; theme
nazik konuya dokunmak
skate on thin ice
önceki konuya dönmek
hark back to
Türkisch - Türkisch

Definition von konuya im Türkisch Türkisch wörterbuch

Konu
sermaye
Konu
süje
Konu
mevzu

Konuşmasının muhtevası, mevzu ile alakalı değildir. - Konuşmasının içeriği, konu ile ilgili değildir.

Konu
sayfa
konu
Konuşmada, yazıda, eserde ele alınan düşünce, olay veya durum, mevzu: "Öğretmenimizin verdiği konuları manzum yazardım."- Y. Z. Ortaç. Üzerinde konuşulan şey, bahis: "Daha fazla tafsilata girmeyi bugün zararlı gördüğüm için bu konuda susacağım."- B. Felek
konu
Konuşmada, yazıda, eserde ele alınan düşünce, olay veya durum, mevzu
konu
Üzerinde konuşulan şey, bahis
konu
(Osmanlı Dönemi) bahis
konuya
Favoriten