Marriage isn't a subject that interests young people.
- Evlilik genç insanları ilgilendiren bir konu değildir.
Mathematics is a good subject.
- Matematik iyi bir konudur.
Our topic of the week is: _____.
- Haftanın konusu: _____.
That topic is worth discussing.
- Bu konu tartışılmaya değer.
I can't agree with them on this matter.
- Bu konuda onlarla aynı fikirde olamam.
I would like to talk with you about this matter.
- Bu sorun hakkında seninle konuşmak istiyorum.
The convention voted on the issue sixty times.
- Kongre, konuyla ilgili altmış kez oylandı.
Communism was the biggest issue in the campaign.
- Komünizm kampanyada en büyük konu oldu.
I differ from you on that point.
- Ben o konuda seninle aynı fikirde değilim.
I can't go along with you on that point.
- Ben bu konuda seninle aynı fikirde olamam.
The affair cost me many sleepless nights.
- Konu bana birçok uykusuz gecelere mal oldu.
According to a survey, three in five people today are indifferent to foreign affairs.
- Bir ankete göre, insanların beşte üçü uluslararası konulara ilgisiz.
What's the theme of the novel?
- Romanın konusu nedir?
I've kept a blog before. I didn't really have a set theme; I just blogged about whatever happened that day.
- Ben daha önce bir blog tuttum. Gerçekten belirli bir konum yoktu; Sadece o gün olan herhangi bir şeyi blogladım.
This subject is not within the scope of our study.
- Bu konu bizim çalışma kapsamında değildir.
Paradoxically, the President of Turkey is the de jure head of state but has no legal role in government.
- Türkiye Cumhurbaşkanı, paradoksal bir biçimde hukuken devletin başı olmasına rağmen hükümet içinde yasal bir konumu yoktur.
Tom's speech was full of double entendres, most of which went over his audience's head.
- Tom'un konuşması çift anlamlı sözlerle doluydu. Bunların çoğunu seyirci anlamadı.
They want to talk to you about areas of mutual interest.
- Onlar karşılıklı ilgi alanları konusunda sizinle konuşmak istiyorlar.
Negotiators have agreed on two draft texts, but there are still many areas of disagreement.
- Arabulucular iki taslak metin üzerinde anlaşmaya vardı, ama hala anlaşma sağlanamayan birçok konu var.
I have no objection to paying a special fee if it is necessary.
- Gerekirse özel bir ücret ödeme konusunda herhangi bir itirazım yok.
His book became an object of criticism.
- Onun kitabı eleştiri konusu haline geldi.
Rote learning might help you to pass exams, but it's no guarantee that you'll really understand the subject matter.
- Ezbere öğrenme sınavları geçmenizde fayda sağlayabilir ama konuyu gerçekten anlayacağınızın teminatı değildir.
We'll talk business later.
- İşi daha sonra konuşacağız.
They were talking business.
- Onlar iş konuşuyorlardı.
The doctor insisted that the patient get plenty of rest.
- Doktor hastanın çok dinlenmesi konusunda ısrar etti.
This carpet is designed for residential use.
- Bu halı konut kullanımı için tasarlanmıştır.
Mary's phone was confiscated because she was caught texting during class.
- Ders anında mesajlaşırken yakalandığı için Mary'nin cep telefonuna el konuldu.
We read the full text of his speech.
- Onun konuşmasının tam metnini okuduk.
A trip to America is out of the question.
- Amerika'ya bir yolculuk söz konusu değil.
A trip to America this summer is out of the question.
- Bu yaz Amerika'ya bir yolculuk söz konusu değil.
The speaker's argument was off the point.
- Konuşmacının tartışması konuyla alâkasızdı.
We had an argument about it last night.
- Dün gece bu konuda tartıştık.
I don't like to leave things up in the air.
- Konuları sallantıda bırakmayı sevmiyorum.
I don't know about things like that.
- Öyle şeyler konusunda bilgim yok.
Konuşmasının muhtevası, mevzu ile alakalı değildir.
- Konuşmasının içeriği, konu ile ilgili değildir.