konuşmak

listen to the pronunciation of konuşmak
Türkisch - Englisch
talk

I want to talk with your uncle. - Dayınla konuşmak istiyorum.

I want to talk to your uncle. - Amcanla konuşmak istiyorum.

speak

It's not easy to speak English. - İngilizce konuşmak kolay değildir.

Frankly speaking, he is untrustworthy. - Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.

discourse
to discuss, talk about
have a talk with

Tom, I want to have a talk with you. - Tom, seninle konuşmak istiyorum.

Tom wants to have a talk with Mary. - Tom, Mary ile konuşmak istiyor.

talk to smb
(Konuşma Dili) (for something) to look sharp, be eye-catching
to be on friendly terms with; to be on speaking terms with
to talk, to speak; to discuss; to speak (to each other), to be on speaking terms; to look trendy, to look showy, to look attractive
reason
(ile) speak to
to converse, chat, talk (with each other)
have a talk

I want to have a talk with Tom. - Tom'la konuşmak istiyorum.

I want to have a talk with him. - Onunla bir konuşmak istiyorum.

parley
bespeak
to talk, speak
confabulate
chin

It is difficult to speak Chinese well. - Çinceyi iyi konuşmak zordur.

My dream is to speak Chinese fluently. - Benim hayalim, akıcı bir şekilde Çince konuşmak.

commune
discuss

I wanted to discuss this with you yesterday, but you didn't seem to want to listen. - Dün bunu seninle konuşmak istedim ama sen dinlemek istiyor gibi görünmüyordun.

I avoid discussing personal subjects with my boss. - Patronumla kişisel konuları konuşmaktan imtina ederim.

spoke

You've spoken with Tom since I have, haven't you? - Benim konuştuğumdan beri Tom'la konuşmaktasın, değil mi?

spoken

You've spoken with Tom since I have, haven't you? - Benim konuştuğumdan beri Tom'la konuşmaktasın, değil mi?

spoke to
chat

Work instead of chatting! - Konuşmak yerine çalışın!

You know, I came across him in the street the other day, we stopped to chat. - Biliyorsun, geçen gün sokakta onunla karşılaştık, biz konuşmak için durduk.

touch base with
(deyim) come out with
spoken out
tongue

Gorillas cannot use their lips and tongues to speak, but they can communicate with people in other ways. - Goriller konuşmak için dudaklarını ve dillerini kullanamazlar ama insanlarla başka yollarla iletişim kurabilirler.

go through
spoke out
spoken to
(Konuşma Dili) be on to
commune with
run on
contact
converse with
get onto
spiel
converse
to talk
to talk to
to speak
the talking
pipe up
have speech with
confab
buzz
konuşma
talking

I don't like talking in front of people. - Ben insanların önünde konuşmayı sevmiyorum.

Tom kept talking all night. - Tom, bütün gece konuşmayı sürdürdü.

konuşma
conversation

Their conversation went on. - Onların konuşmaları devam etti.

If you are to go to America, you had better learn English conversation. - Amerika'ya gideceksen, İngilizce konuşmaları öğrenerek daha iyi edersin.

konuşma
{i} speech

The speech lasted thirty minutes. - Konuşma otuz dakika sürdü.

Have you made a speech in English before? - Daha önce İngilizce bir konuşma yaptın mı?

hakkında konuşmak
talk about

No one wanted to talk about it. - Hiç kimse bu konu hakkında konuşmak istemedi.

I don't want to talk about the weather. - Hava hakkında konuşmak istemiyorum.

konuşma
talk

Don't talk with your mouth full. - Ağzın doluyken konuşma.

John was in such a hurry that he had no time for talking. - John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.

konusunda konuşmak
speak to
abuk sabuk konuşmak
rave
konuşma
speaking

I'd like to talk to Mr Smith. This is Smith speaking. - Bay Smith ile konuşmak istiyorum. Ben Smith.

Frankly speaking, he is untrustworthy. - Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.

konuşma
{i} chat

We need to have a chat in private. - Özel olarak konuşmamız gerek.

You know, I came across him in the street the other day, we stopped to chat. - Biliyorsun, geçen gün sokakta onunla karşılaştık, biz konuşmak için durduk.

konuşma
word

I want to have a word with you. - Seninle konuşmak istiyorum.

When you speak Shanghainese with your mum, I only understand a few words, so I can't join in the conversation. - Annenle Şangayca konuştuğun zaman sadece çok az kelime anlayabiliyorum, bu yüzden de konuşmaya katılamayacağım.

konuşma
talk, lecture, public speech
konuşma
{i} discourse

In their discourse after dinner, they talked about politics. - Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.

konuşma
{s} spoken

Yuko has never spoken with a foreigner. - Yuko bir yabancı ile asla konuşmadı.

Tom hasn't spoken French in years. - Tom yıllarca Fransızca konuşmadı.

konuşma
colloquium
konuşma
colloquy
konuşma
address

The address was transmitted by radio. - Konuşma radyo tarafından yayınlandı.

He addressed himself to the reporters. - Gazetecilerle kendisi konuşma yaptı.

abuk sabuk konuşmak
wander
abartılı konuşmak
exaggerate
abuk sabuk konuşmak
ramble
arkasından konuşmak
backbite
arkasından konuşmak
to backbite
boş konuşmak
gab
el hareketleri ile konuşmak
gesture
konuş
speak

I don't speak Japanese. - Japonca konuşamıyorum.

She doesn't speak to me. - O benimle konuşmuyor.

konuş
{f} spoke

The policeman spoke to a man on the street. - Polis bir adamla sokakta konuştu.

Which language is spoken in the U.S.A.? - ABD'de hangi diller konuşuluyor?

konuş
{f} commune
konuşma
commune
senli benli konuşmak
commune
genizden konuşmak
twang
genizden konuşmak
speak through the nose
kendi kendine konuşmak
huddle with oneself
kendi kendine konuşmak
talk to oneself
kendi kendine konuşmak
soliloquize
kendi kendine konuşmak
speak aside
konuş
(Tıp) conus
konuşma
call

Tom asked Mary not to make any long-distance calls on his phone. - Tom Mary'den telefonunda hiç şehirlerarası konuşma yapmamasını rica etti.

Tom said he had an important call to make. - Tom yapacak önemli bir telefon konuşması olduğunu söyledi.

konuşma
concourse
lehinde konuşmak
argue for
lehinde konuşmak
speak up for
rahat konuşmak
open up
titrek bir sesle konuşmak
falter
uzun konuşmak
jaw
konuş
talk to

Please come to talk to me. - Lütfen benimle konuşmaya gel.

She tends to talk too much. - Çok konuşmaya eğilimlidir.

konuş
{f} talk

John was in such a hurry that he had no time for talking. - John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.

Don't talk with your mouth full. - Ağzın doluyken konuşma.

konuş
commune with
konuş
spoke out
konuş
speak out

Can we speak outside for a moment? - Bir an dışarıda konuşabilir miyiz?

You must speak out against injustice. - Haksızlığa karşı yüksek sesle konuşmalısın.

konuş
{f} spoken

In Papua New Guinea, there are 850 different languages spoken by Papuans. - Papua Yeni Gine'de, Papualılar tarafından konuşulan 850 farklı dil vardır.

Which language is spoken in the United States of America? - Amerika Birleşik Devletleri'nde hangi dil konuşuluyor?

konuş
spoke to
konuş
speak to

May I speak to Pedro? - Pedro ile konuşabilir miyim?

She may well refuse to speak to you because she's in a very bad mood. - O, kötü bir ruh hali içerisinde olması dolayısıyla seninle konuşmayı reddedebilir.

konuş
spoken out
konuş
{f} tongue

By the look in his eye I could tell that he was speaking tongue in cheek. - Onun gözündeki bakışına göre onun şaka yollu konuştuğunu söyleyebilirdim.

Mr Wright speaks Japanese as if it were his mother tongue. - Bay Wright, sanki onun ana diliymiş gibi Japonca konuşuyor.

konuş
{f} talked

We talked about various things. - Çeşitli şeyler hakkında konuştuk.

In the tent we talked and talked. - Çadırda sürekli konuştuk.

konuş
{f} talking

What're you talking about? - Ne hakkında konuşuyorsun?

Who were you talking with? - Kiminle konuşuyordun?

konuş
spoken to
konuş
{f} speaking

I'm not very good at speaking Arabic. - Çok iyi Arapça konuşamıyorum.

Speaking English is not easy. - İngilizce konuşmak kolay değildir.

konuşma
interlocution
konuşma
{i} causerie
konuşma
spiel
anlaşılmaz konuşmak
talk over
güzel konuşmak
good to talk
konuş
discourse

In their discourse after dinner, they talked about politics. - Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.

konuşma
colloquialisms
sert konuşmak
Hard Talk
sesli konuşmak
speak out
çok konuşmak
to talk a lot
abartılı konuşmak
talk in superlatives
abuk sabuk konuşmak
to talk nonsense
abuk sabuk konuşmak
to talk nonsense, to talk drivel, to talk foolishly, to babble, to gibber, to burble, to jabber
abuk subuk konuşmak
tell a long rigmarole
acı konuşmak
vitriolize
adına konuşmak
speak for
adına konuşmak
to speak for sb
ahbapça konuşmak
to talk like friends
aksanlı konuşmak
affect an accent
akıcı ingilizce konuşmak
speak fluent english
akıcı konuşmak
to be fluent in, to speak fluently
akıcı ıngilizce konuşmak
be fluent in English
akıcı şekilde konuşmak
be fluent in
aleyhinde konuşmak
to say things against, speak unfavorably of (someone)
aleyhinde konuşmak
weigh against smb
aleyhinde konuşmak
to argue against, to speak out against
alçak sesle konuşmak
to speak below one's breath, to speak under one's breath
anlamlı konuşmak
talk sense
anlayamayacağı şekilde konuşmak
talk above smb.'s head
anlaşılmayan bir telaffuzla konuşmak
burr
anlaşılmaz bir şekilde konuşmak
gabble
aptal aptal konuşmak
tittle tattle
aptalca konuşmak
footle
aptalca ve çok konuşmak
chatter
argo konuşmak
slang
argolu konuşmak
cant
arsızca konuşmak
cheek
açık açık konuşmak
speak bluntly
açık konuşmak
to talk frankly
açık konuşmak
talk turkey
açık konuşmak
to be frank, talk frankly
açık konuşmak gerekirse
strictly speaking
açık saçık konuşmak
talk smut
açıkça konuşmak
put all the goods in the shopwindow
ağır konuşmak
have a rough tongue
ağır konuşmak
to say some hard things, speak harsh words
basmakalıp konuşmak
platitudinize
bağıra çağıra konuşmak
bluster
bağırarak ve mimiklerle konuşmak
rant
başbaşa verip konuşmak
go into a huddle
bilmece gibi konuşmak
riddle
bilmece gibi konuşmak
enigmatize
bilmeden konuşmak
(Konuşma Dili) talk through one's hat
birbiriyle konuşmak
speak to each other
biriyle konuşmak
have a word with someone
biriyle selamlaşıp konuşmak
be on speaking terms with
boş konuşmak
haver
boş konuşmak
gammon
boş konuşmak
prate
boş konuşmak
jaw
boş konuşmak
trifle
burnundan konuşmak
snuffle
bülbül gibi konuşmak
to speak fluently
büyük konuşmak
boast
büyük konuşmak
talk big
büyük konuşmak
talk large
bıcır bıcır konuşmak
to patter
can sıkıcı konuşmak
prose
ciddi konuşmak
to speak in earnest, be for real
cılız bir sesle konuşmak
bleat
cır cır konuşmak
to rattle on/away
davetkâr konuşmak
(fahişe) solicit
dekolte konuşmak
colloq . to use off-color language
dereden tepeden konuşmak/söz etmek
to have a rambling conversation
dobra dobra konuşmak
to call a spade a spade
dobra dobra konuşmak
talk turkey
dolaylı konuşmak
hedge
doğru konuşmak
to be straight with
durmadan konuşmak
run on
düşünerek konuşmak
to weigh one's words
el hareketleri ile konuşmak
gesticulate
ezbere konuşmak
to talk without knowing it
ezbere konuşmak
talk off the top of one's head
ezbere konuşmak
to talk off the top of one's head
ezbere konuşmak
talk without knowing it
filozof gibi konuşmak
philosophize
filozofça konuşmak
philosophize
fıs fıs konuşmak
to whisper
genizden konuşmak
to speak through one's nose
genizden konuşmak
to speak through the nose
gizli konuşmak
collogue
gırtlaktan konuşmak
gargle
ha bire konuşmak
to rattle on/away
hakkında konuşmak
talk over
hakkında konuşmak
talk round
hakkında konuşmak
talk on
hakkında konuşmak
speak of
hakkında kötü konuşmak
speak ill of
hakkında kötü konuşmak
speak ill of smb
harbi konuşmak
slang to speak the truth
havadan sudan konuşmak
to make small talk
havadan sudan konuşmak
chitchat
hep bir ağızdan konuşmak
chorus
hım hım konuşmak
to talk through one's nose, have a nasal twang
hızlı konuşmak
patter
hızlı konuşmak
jabber
hızlı ve anlaşılmaz konuşmak
gibber
hızlı ve çok konuşmak
tal nineteen to the dozen
iki satır konuşmak/dertleşmek
to have a brief chat
ileri geri konuşmak
talk scandal
ileri geri konuşmak
to talk out of place
ileri geri konuşmak/laflar etmek/söylemek
to speak in an offhanded and tactless way, talk offhandedly and tactlessly
ipsiz sapsız konuşmak
ramble
isim vermeden konuşmak
tell anonymously
konuşmak
talk shop
konuşmak
talk business
işten konuşmak
talk shop
Türkisch - Türkisch
Becermek, uzman gibi yapabilmek
Becermek, uzman gibi yapabilmek: "Fokstrotta uzun boylu konuşamam."- M. Yesarî
Konuşmaya benzeyen birtakım sesler çıkarmak
Gizli bir şeyi açığa vurmak, ele vermek
Geçerli olmak, etkin olmak. Şık ve zarif görünmek
Geçerli olmak, etkin olmak
İlişki kurmak veya ilişkiyi sürdürmek
Belli bir konudan söz etmek: "Mehmet yedi yaşındayken anasıyla konuştuklarından fazla bir şey konuşmazdı."- H. E. Adıvar
Şık ve zarif görünmek
Dargın bulunmamak
Düşüncesini herhangi bir araç kullanarak anlatmak
Etkin olmak
Bir konuda karşılıklı söz etmek, sohbet etmek: "İşten sonra Nuruosmaniye'deki İkbal kahvesinde arkadaşlarla şiir ve edebiyat konuşuyoruz."- F. R. Atay
Belli bir konudan söz etmek
Flört etmek
Konuşma dili olarak kullanmak
Bir dilin kelimeleriyle düşüncesini anlatmak
Oyuncak, hayvan vb. konuşmaya benzeyen birtakım sesler çıkarmak
Söylev vermek, konuşma yapmak
Bir konuda karşılıklı söz etmek, sohbet etmek
(Osmanlı Dönemi) NEDVE
Konuşma
laf
Konuşma
(Hukuk) MÜKALEME
Konuşma
mübahase
Konuşma
tezekkür
konuş
Konma işi veya biçimi
konuş
Konum
konuş
Bütün imkânlar göz önünde tutularak kara, hava ve deniz birliklerinin yerleştirilmesi biçimi
konuşma
Görüşme, danışma, müzakere
konuşma
Konuşmak işi
konuşma
Dinleyicilere bilim, sanat, edebiyat gibi bir konuda bilgi vermek için yapılan konuşma, konferans
konuşma
Konuşmak işi: "Gecenin sessizliğini bozan bu gürültülü konuşmaların uğultusu yukarı katlara genişleyerek, sağırlaşarak çıkmaya başladı."- M. Ş. Esendal
konuşma
Dinleyicilere bilim, sanat, edebiyat gibi bir konuda bilgi vermek için yapılan söyleşi, konferans: "Bu konuşmaya nihayet verirken okumak terbiyesinden bahsetmek lazımdır."- Y. K. Beyatlı
konuşmak
Favoriten